Halk arasında kullanılan “Yola gitmek” diye bir deyimimiz var. Yani yol yapımı için bir yapıyı ve mevkii ortadan kaldırmak anlamına geliyor. Biliyor ve anlıyoruz ki, acil ihtiyaçlar için yaşam yerlerinin belirli kısımları yola katılabilir. Fakat kadim şehirlerin hiçbir uzvunun ve görünümünün gereksizce yola gitmemesi, yapılacak olan yolların ise şehrin kadim hususiyetlerine saygı çerçevesinde yapılması gerekiyor. Trabzon bu konudaki saygı kültüründen mahrum bırakılmamalı. Fakat sormadan edemiyoruz. Mevcut hükümet, Türkiye’nin her yerinde tarihe ve doğaya uygun yollar ve esaslı tüneller yaparken, Trabzon’da niçin şehir kültürünü sarsacak şekilde, yıkım ve başkalaştırma esasına dayalı Kanuni Bulvarı gibi enteresan yollar yapılıyor? Niçin tünellerle ve masrafsız şekilde geçilmesi gereken pek çok güzergahta kamulaştırmalara büyük meblağlar harcanıyor? Bugün Trabzon’da yapılan ve Kanuni Bulvarı denilen projenin Yenicuma-Boztepe kısmı, tünellerle şehrin altından geçemez miydi? Yakın zamanlarda bitirilen Beşirli’deki yol kesiminin harika tünellerle dağın altından geçirilmesi gibi. Diğer taraftan Trabzon, zaten uzun yıllar evvel Tanjant denilen o adı bile enteresan yol nedeniyle derinden yara almamış mıydı? Trabzon’un çoğu kültürel değeri bu acayip adlı yolun sevdasına kurban edilmemiş miydi? Trabzon’un göbeği olan Taksim’de halen duran Tanjant uzantısı o ucube kazıklı yol unutuldu mu? Şimdilerde “Kanuni Bulvarı” adı altında yapılan işin özellikle Yenicuma ve Boztepe kesimlerindeki imalatları, yeni bir Tanjant Yolu vakası değilse nedir? Eski Tanjant Yolu Trabzon’da Türk’e dair ne bırakmıştır, Türk’e dair ne inşa etmiştir? Peki, bir viyadük heykeline dönüştürülen yeni Kanuni Bulvarı’nın Boztepe-Yenicuma kısmı, tüm samimiyetimle soruyorum, Trabzon’un şehir kültürüne hangi kültürel değeri katacaktır?

Bu ifadeleri kullanırken, dökülen betondan geri adım atılamayacağını da biliyorum. Boztepe’nin siluetine ve doğasına saygı göstermek varken, doğa üzerine dikilen beton kazıklara yeşil boya püskürtmekle hiçbir şeyin düzelmeyeceğini de biliyorum. Lakin insanın aklı almıyor, içi hazmedemiyor. Şehirdeki bütün anılarımız, yolların ve viyadüklerin altında kaldı. Fethin Trabzon’a armağanı Yenicuma Mahallesi elimizden çıktı ve gitti. İyi bir projeyle başlayan Çömlekçi denilen dönüşüm, giderek bir beton çöplüğüne dönüştü. Şehre mensubiyet dayanaklarımızın çoğu yok artık. Zeytinlikte, Merdivenli Sokak’ta, Hacıkasım’da, Tabakhane’de, Kırkmerdiven’de, Pazarkapı’da, Taksim’de, Arafilboy’da velhasıl her yerdeki anılarımız ortadan kalktı, betona, asfalta gömüldü. Trabzon’dan nasiplenmiş kaç kuşak, bu şekilde şehirden silindi. Hayalimiz, özlemimiz olan Trabzon’dan yapayalnız ve yabancı birer birey gibi geçiyoruz şimdi. Şehirden koparılmış, yabancılaştırılmış ve şehirde kökü kalmamış kuşakların, o şehre ne kadar mensubiyetleri olabilir? Maksat, birilerini şehirden koparmak mıydı yoksa? Şehri vaktiyle hissederek yaşayanlar için ne acı ve ne ağır bir durum.

Her şehrin zaman zaman ıslah ve ihya edilmesi gerekiyor elbette. Buna itirazımız yok. Ama vaktiyle maalesef başkalaştırılmış bir şehri, kadim formuna sokmak yahut ona yakın hale getirmek varken, şehre dair yeniden bir başkalaşmaya imza atmak anlaşılır değil! Şehri yaşayanların, hissedenlerin, her sokağında adımı olanların yapacağı iş bu değil! Ecdada saygı böyle bir şey değil!

Bunları yazarken, çocukluk ve gençlik zamanlarımızda çok mükemmel ve bakımlı bir Trabzon’da yaşamadığımızı da belirtmek isterim. Çömlekçi’nin, Tabakhane’nin, Zağanos’un gayri insani berbatlıklarını da bilen insanlardık biz. Mevcut Hükümet zamanında Tabakhane, Zağanos ve Çömlekçi’de TOKİ marifetiyle dönüşümler başladığında bu sebeple cidden heyecanlanmıştık. Lakin bunun ilk yaklaşımla devam ettirilemediğini veya başkalaşarak sürdüğünü görüyorum. Yine de bir şeyler yapılmalı ama. Mesela Yenicuma Mahallesi kadim Trabzon mimarisi ve modern mimarinin sentezinden oluşacak nefis bir mimari formla Trabzon’a armağan edilmeli. Tavanlı’nın, Tekke’nin, Zeytinliğin, Kindinar’ın, Ortahisar’ın, Arafilboy’un, Pazarkapı’nın geri kalan kısımları TOKİ tarafından ama sadece geleneksel Trabzon mimarisi ile hayata dönüştürülmeli. Trabzon’da kadim olana dönüş yapılmalı. Şehrin kimliği bir şekilde kurtarılmalı. Umumi Müfettiş Tahsin Uzer’in 1938’lerde; camisinden, mezarlığına kadar şehrin tarihi kimliğini yok eden yıkımlarını eleştirirken, benzer yıkımlara bugün artık fırsat verilmemeli. Trabzon’da değişim ve dönüşüm gerekiyorsa, o da şehri yaşayan ve şehirde iz bırakan aklıseliminden hareketle yapılmalı. Sorarak, dinleyerek, anlayarak. Ortak akılla. Ama illaki akılla.

Şehir, kimsenin deneme yanılma tahtası veya oyuncağı değildir. Bilinsin. Kimliği; vaktiyle gecekondulaştırılarak elinden alınan bir şehirden, kadim mimariye uygun bir şehir ihyası projesi ortaya koyarak esaslı bir özür dilenmesi gerekirken, onu betonlaştırarak başkalaştırmak özür anlamı taşımaz. Hele hele de Boztepe’ye çakılan beton kazıkları yeşile boyayıp, doğaya saygı vurgusu yapmak ise sadece “özrü kabahatinden büyük olmak” deyimiyle açıklanacak bir durumdur.

TRABZON’DA YEREL FLORAYI YENİDEN KEŞFETMEK

Trabzon’un kadim ve çok güzel ağaçları (florası) var. Özellikle ekonomik değeri yüksek; zaguda zeytini, torosan, patlıcan ve kabak incirleri, karayemiş, fındık, Trabzon Hurması, kadim elmalar, kadim armutlar gibi. Ama Trabzon’daki botanik park başta olmak üzere, Millet bahçeleri ve sonradan üretilmiş yeşil alanlarda bunlardan bir tanesine rastlayamıyorsunuz. İncirin bilumum çeşitleri, karayemişin çeşitleri, fındığın çeşitleri, elmanın çeşitleri, armutların çeşitleri, bahçe adı verilen imalatların hiçbirinde yok. Gerçekten yok. Fındığın memleketi Trabzon’un merkezine fındık ağacı neden dikilmez? Sahil dolgusu alanında veya en uygun diğer yerlerde niçin lokal fındık, elma, armut, incir, hurma ve çay bahçeleri yapılmaz? Transit sahil yolundan geçen turistler niçin buralarda misafir edilmez? Sahilde bir dolgu alanı yapılınca bizim yetkililerimiz niçin hemen orada bir kurum ve kuruluşa yönelik bir yapı inşa etmek için yanıp tutuşur? Millet bahçeleri ve yeşil alanlara dikilecek tüm florayı, kadim Trabzon meyve ve ağaç türünden meydana getirmek gerekir. Trabzon’un kadim ağaçları varken, gidip binlerce lira vererek Akdeniz’e özgü palmiyeler, İngiliz florasına ait leyland türü ağaçlar getirip Trabzon’a dikmenin hiç bir hikmeti de yoktur.

TRABZON MUMHANEÖNÜ CAMİİ

Trabzon Alemdar Camii Yaptırma ve Yaşatma Derneği tarafından, Trabzon merkezinin sahil kesimindeki dolgu alanı üzerinde büyük bir cami yapılıyor. Sürece göre caminin adı Alemdar olacak gibi duruyor. Camiye, özelliğine dair VIP ve protokol camii isimlendirmesi de yapılmıştır. Bir süre sonra Şehitler ve selatin isimleri gündeme gelmiştir. İsim konusundaki tüm görüşlere anlayışla yaklaşılmalı ve fakat teklif edilen isimlerin içerikleri iyi bilinmelidir. Bununla birlikte camilerin; protokolün yahut VIP'in mekanları değil, Allah’ın evi olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Camiye selatin denmesi ise çok anlamlı duran bir husus değil. Çünkü selatin kavramı Osmanlı hanedanı tarafından yapılan dini mimari yapılarına verilen ad. Durum böyleyken, isim meselesine dair konuya, ben de bir tarihçi olarak naciz bir teklifle katılmak isterim. Caminin bulunduğu alan bilindiği üzere, tarihi Mumhaneönü Meydanı ile yan yana. Dolayısıyla hem camiye hem de caminin etrafındaki dev meydana, Mumhaneönü Meydanı ve Mumhaneönü Camii isminin verilmesini, hem toponimi yaklaşımları hem de yapılan modern bir yapıyı tarihi dokuyla uyumlu hale getirme adına önemli buluyorum. Yeni eserin bulunduğu alanı da ifade edecek bir Mumhaneönü ismi, yapılacak yapının kültürel değerini ziyadesiyle artırabilir. Halkın yapıya yönelik sahiplenme duygularını kuvvetlendirebilir. Lakin karar kamuoyunundur, Trabzon yönetiminindir ve bu hayır eserinin yapımına vesile olanlarındır. Bu arada, yapılan cami, Trabzon’un şehir siluetine katkı verme amacında olacak ise, caminin etrafını tamamen Trabzon florasından oluşacak bir şehir ormanına dönüştürmek gerekmektedir. Caminin hemen etrafından geçen bütün iç yolları, Yomra’da olduğu gibi dal çık yolla yer altından yapıp, Mumhaneönü’nden bu camiye kadar olan tüm sahayı tamamen yayalaştırarak, güney kuzey ve doğu batı yönlerinde dev bir Mumhaneönü Meydanı haline getirmek vizyoner bir yaklaşım olacaktır. Ayrıca, Trabzon’un bütün toplantı ve mitinglerini, şehri yormayacak şekilde burada yapmak ise Trabzon’a ciddi bir rahatlık sağlayacaktır.

TARİHE SAYGI VE DR. BEKİR TURAN EVİ


Tarihe saygı ve kadim bir mimari örneği ihya etme açısından, Vakfıkebir’in Tarlacık Köyü Çaklı Mahallesi’nde bulunan 1903 yapım Muşmuloğlu Osman Efendi Konağı’ndan bahsetmek istiyorum. Konağın diğer adı Bekir Ağa Konağı. Bugün 119 yaşında. Konak, dededen babaya, babadan oğula kalan bir maziye sahip. Yapının restorasyonu 2020 yılında, İstanbul’da hekimlik yapan Dr. Bekir Turan Bey tarafından gerçekleştirildi. Konak, tescilli. Torunların, dede mirasına sahip çıkmaları ve kadim yapıları olduğu gibi ihya etmeleri adına çok ciddi ve emsal bir adım.  

Konağın ilk hali yanmış olup, yeni konak yer değiştirerek tekrar inşa edilmiştir. 1903 yılında Muşmuloğlu Bekir Ağa tarafından yaptırıldığı bilinen yapının teknik özellikleri, mimari esere dair çok önemli detaylara ulaşmamızı sağlıyor. Yapının zemin katı yığma taş duvar, üst katı ise bağdadi duvar tekniğinde. Arka kısmında; işlevsel ihtiyaçlardan yapılmış olan dönem eki bulunuyor. Restorasyon sonrası tescillenmiştir. Konak, kendi mimari bileşenlerinin özgünlüğü yanı sıra ilçede yer alan geleneksel plan tipolojisi ve yapım teknolojisini göstermesi bakımından önem taşıyan yapılardan biridir. Yapı düz bir arazide, ‘Geleneksel Karadeniz Evleri’nde olduğu gibi orta sofalı plan tipolojisindedir. Orta aksta sofanın oluşturduğu giriş mekânının sağında ve solunda iki ayrı oda mekânı yer almaktadır. Girişin karşısındaki ahşap bir merdivenle üst kata ulaşılmaktadır. Bu merdivenin altından dönem eki olan bölümle bağlantı kurulmaktadır.

           

Giriş mekânının sağ tarafındaki mekân taş duvar örgülüdür. Ayrıca; mekânın dışa açılan ayrı bir kapısı bulunmaktadır. Bu özelliği ile bu mekân geleneksel tipolojideki aşhane olarak kullanılan mekânı tanımlamaktadır. Giriş mekânının sol tarafında taş örgülü duvarları sıvalı bir oda mekânı daha bulunmaktadır. Bu mekânın bitişik iki duvarında birer pencere açıklığı mevcuttur. Bu oda ve aşhane olarak isimlendirilen diğer oda mekânı; sofa mekânına çift kanatlı ahşap birer kapı ile açılmaktadır. İşlevsel açıdan geleneksel dönemdeki ihtiyaçlara ilave olarak yapıya sonradan mutfak ve oda birimlerinin yer aldığı bir bölüm eklenmiştir. Hem dışa açılan hem de ilk özgün bölümle bağlantısı olan bölümün içerisinde yer alan taş ocağın varlığıyla aşhane olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu ilavesiyle birlikte yapının, ilçede yer alan benzer örnekleriyle ile birlikte ayrı bir plan tipolojisi oluşturduğu söylenebilir. Yapının üst katı; bağdadi duvar tekniğinde yapılmış olup, orta sofa ve sağında solunda birer oda mekânından oluşmaktadır. Sofa mekânı; zemin kat giriş kapısının üzerinde konsol yaparak, geleneksel cephe tipolojisini tamamlamaktadır. Oda mekânlarının her ikisinde de hamamların (abdestlik) olduğu yüklükler bulunmaktadır. Her iki oda sofa mekânına çift kanatlı ahşap birer kapı ile açılmaktadır. İki odada da duvar yüzeylerinde ikişerli olmak üzere toplamda dört adet ahşap giyotin pencere mevcuttur.

           

Geleneksel sivil mimari örneklerinden biri olan yapının, restorasyondan önce oldukça harap durumda olduğu görsellerden anlaşılmaktadır. İlk etapta; tescili olmayan yapı için Trabzon Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından tescil edilmesi için gerekli başvurular yapılmıştır. Tescili yapıldıktan sonra Ataman Mimarlık (Mukaddes Ataman) tarafından rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri hazırlanmış ve ilgili kurulunun onayı alındıktan sonra, Bender Restorasyon (Ali Kemal Ataman) bünyesinde restorasyon çalışmalarına başlanmıştır. Dr. Bekir Turan Bey’in gayretleriyle bir dede mirası ayağa kaldırılmış ve yapıyı ilk inşa eden Muşmuloğlu Bekir Ağa’dan sonra gelen varisler, geleneksel sivil mimarlık örneği olan bu güzelim eserin gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlamışlardır.

Zaten yıkılıyor diyerek tarihi bir yapıyı yıktırıp yerine bir apartman diktirmeyen Dr. Bekir Turan Bey’i içtenlikle tebrik ediyorum. Mazisine ve yörenin kadim mimarisine saygılı yaklaşımlarından dolayı kendilerine hususen teşekkür ediyorum. Yaptıkları işin ve ortaya koydukları yaklaşımın, yöremizdeki eski yapılara sahip diğer insanlarımız tarafından da emsal olarak kabul edilmesini ve bu şekilde tarihi geleneksel evlerimizin ivedilikle kurtarılmasını arzu ediyorum.