Her yıl aynı hikâyeler, aynı teraneler, benzer kişiler..
Dışarıdan biri şöyle bi baksın, Trabzonspor’un neden 28 yıl sonra şampiyon olduğunu “şak” diye anlar.
Şike sürecinde camiada birlik-beraberliğin niçin sağlanmadığını da çok rahat kavrar.
Koca koca adamları konuşurken birkaç dakika dinlesin; neyin ne olduğunu, Trabzonspor’da akil adam sayısının niye az olduğunu, olanların da Trabzonspor’dan niçin uzaklaştığını-uzaklaştırıldığını anında çakar..
Çünkü kimsenin kimseye saygısı yok..
Sevgi yıllık izinde..
Yardımlaşma-dayanışma?
İzini bulan, gören insanlık namına haber versin!

***

İşin en komik tarafı, genelde birbiriyle sidik yarışına girenler, bir başka ifadeyle birbirinin yaptığını beğenmeyenler, birbirini çekemeyenler Trabzonspor’da daha önce görev almış isimler..
Onlara sorsan hepsi sütten çıkmış ak kaşık..
Onlara sorsan hepsi Trabzonspor’a aşık..
Şikeciler karşısında birçoğu sütü dökmüş kediye döndü oysa..
Eylemlerde, konferanslarda evden dışarı çıkmadılar.
Bilhassa sanatçılar ve siyasiler..
Tabiî ki Aziz Y. ve saz ekibi istediği gibi çalar da, oynar da..
Siyasetçilerin vaziyete bakarak durum değerlendirmesi yapması işte bu yüzdendir.

***

Bu tür olayların yaşandığı, krizlerin yönetilemediği, birlik beraberliğin olmadığı bir ortamda teknik adamın ve futbolcuların başarılı olma şansı var mıdır?
Dünyanın en iyi takımını alın, adına “Trabzonspor” koyun, en iyi hocasını da başına getirin sonuç değişmez..
Zira mutlu olan futbolcu iyi oynar, mutlu olan hoca başarılı olur!

***

Trabzonspor’da kim hocalık ve yöneticilik yapmışsa her dönem acımasızla eleştirilmiştir. Futbolcular da öyle.
“Duygusal zeka” uğramaz bizim köye..!
Düşünüyorum da..
Ligin devre arasında yabancı futbolcular “Biz Trabzonspor’da mutsuzuz, oynamak istemiyoruz, gitmek istiyoruz” derlerse? 
Gittikleri yerde başta teknik adam olmak üzere futbolcular, Trabzonspor’da yaşadıklarını kötü bir anı olarak uzatılan her mikrofona anlatırlarsa, Trabzonspor’a oyuncu ve hoca gelir mi sanıyorsunuz?
Sen öyle olmasını istiyorsan, “Baş başa kalalım, biz bize yeteriz” diyorsan o başka. Doğrusunu söylemek gerekirse, o durumu da merak etmiyor değilim!

***


Kimse mevcut yönetimi savunduğumu sanmasın. Biz o dersi işleyeli hayli zaman oldu be gülüm, canım-ciğerim.  Biz, bir-iki, hatta üç hamle sonrasını düşünenlerdeniz. Çünkü biz kişilerin değil
Trabzonspor’un misyonerleriyiz!
Bakıyorum, mevcut yönetimi eleştiren sen..  Oy veren, göreve getiren yine sen.. Durumdan şikâyet eden de sen..
Sizleri kongre günü el ele, kol kola, pişmiş kelle gibi gülerken gören ve de isyan eden ben..
Şimdi öyle oldu he mi?
“ Kandırıldığını” söyleyen sizler, sizler birbirinizi tanımamışsanız, elma şekeriyle kandırılmışsanız, sonra da avucunu yaladıysanız, Trabzonsporluların ve Trabzonspor’un günahı ne?
Bugün iyi kıvırıp yarını kurtaracağınızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
Sahi siz milyonlarca Trabzonsporlunun kaderi misiniz?

***

Gelinen noktada..
Birileri yıllardır “ altyapı” der durur.
Oysa o birileri yıllardır hep altyapıdadır. Karneye bakıyorsun, altyapıdan Hami’den sonra gelen oyuncu sayısı sıfırdır.
Bir diğer kişi bazı yabancı oyuncuları beğenmez. Örnek: Waris.  Arkadaş, senin aldığın oyuncuları da gördük.
Mustafa Yumlu ve Zeki Yavru kadro dışı bırakılınca mevcut yöneticilerden biri de “değerlerimiz”den dem vurmaz mı!
Buyur buradan yak!
Bu iki oyuncunun kadro dışı kalması rahmetli Kemal Sunal’ın filmlerine konu! Trabzon’da Liverpool maçı
öncesi çıkan-çıkartılan kriz gibi. O da ayrı bir konu.
“Değerlerimiz”den bahseden o yöneticiye üç ay evvel efsane Ali Yavuz ile birlikte gitmiş,  “Efsanelere sahip çıkılmasını” söyleyen kişi bu köşenin yazarıdır. Malum kişi Ali Yavuz’la doğru-düzgün ilgilenmedi bile. Aynı kişi bugün “değer”den bahsedebiliyor..

***


Ya şu Divan Genel Kurulu’nda yaşananlara ne demeli?
Diyeceğim şudur:
Kimse rakibi dışarıda aramasın; Trabzonspor’un en büyük rakibi Trabzonsporlulardır!