Efsaneye göre; Türk kavmi girdiği savaştan yenik çıkarak dağılır. İki genç erkekle, iki kız bir dağın arkasında, bir kayalığın içinde boş bir yurda sığınırlar. Türk kavmi 400 sene boyunca bu yurtta yaşamaya devam ederler. Bir gün yurtta bir Bozkurt belirir. Bir çoban kurdu görür, izini sürer, kaçtığı mağarayı bulur. Bir demirci ise ocak yakıp dağı delerek kavmini yurttan çıkarıp hürriyete kavuşturur. Tuna’dan, Meriç’ten, Altaylardan, Sarı denizden hatta Arap çöllerinden Himalayalara oradan Kuzey buz denizine kadar uzanırlar. Oğuz Han, Bilge Kağan, Cengiz Han, Timurlenk, Babür Han, Alp Arslan, Kayser-i Rum Fatih Sultan Mehmet, Mustafa Kemal Atatürk ve daha nice kahramanlar yetiştirirler.

9. yüzyılda yaşamış ünlü tarih bilimci Ebu Cafer Taberi’ye göre; Türklerin soyunu Hz. Nuh oğullarından Yasef’e ve Yasef’in oğullarından Tireş’e bağlar. Oğullar, büyük yüzlü ve küçük gözlüdürler. Hazar deniziyle Kafkas dağları arasındaki Derbent yurdunda yaşarlar. Kilit nokta olan bu yer, Bab-ül-Evvab kapısıyla eski dünyayı ikiye ayırır. Bu kapıların kapısının diğer tarafında ise Yeuçi Türkleri yaşar.

Mustafa Kemal Atatürk’ e göre; “Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne yedi bin senelik, en aşağı bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela, korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır. Kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”

***

Türklüğü dolayısıyla Türkçülüğü ırkçılık olarak ifade edenlere, ‘Kızıl Elma’yı vitamin deposu zannedenlere değildir elbet bu yazdıklarım. Tarih birliği, dil birliği, dilek birliği Türk kültürünün tamamını oluşturur; ülkü ve amaç taşır.

Ziya Gökalp ‘Kızıl Elma’yı hayal ederken; Ay hanımı İsviçre’nin Lozan yakınlarına gönderir. Ay hanım zengin, güzel ve eğitimlidir. Üniversite kurar ve okulunda dershaneler, laboratuvarlar, kütüphaneler, fakülteler açarak bilim ordusu yetiştirir. Türk dünyasının her yerinden kadın erkek gençler dağları, dereleri aşarak bilim ordusuna katılır. İlim ve ülkünün ruhunu alan gençler ülkelerine döndüklerinde bozkırları, obaları doldurarak yeni kızıl elmacıklar yetiştirir. Gökalp’e göre dağları delerek hürriyete kavuşan Türk milleti dünyaya ışık olacaktır.

***

Asırlar geçse de unutulmaya yüz tutsa da kırılma noktalarında Türk kavmi geçmişine sarılarak defalarca hayatta kalmıştır. Türkler tarihin her döneminde sahnede olmuş ender kavimlerden biridir. İşte bu sebepledir ki; Türkler, sahip olduğu ve etkilendiği miraslarına sahip çıkarak Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmuştur. Bu devleti Türkiye Büyük Millet Meclisini oluşturan seçilmiş milletin vekilleri milletin adına karar verir.

MADDE 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir. 

MADDE 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır.

MADDE 4- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez. 

***

Hepimiz biliriz ki dinimiz oku ile, milli marşımız korkma ile başlar. Özellikle millet meclisini oluşturanlara seslenmek istiyorum; okuyun ve korkmayın. Sizde biliyorsunuz kadim Türk milleti ne ezanı dindirir ne de bayrağı indirir. Türklük atalardan miras, Türkçülük torunlara emanettir.

Ne Mutlu Türküm diyene.