Tanzimat'ın ilk yıllarından Cumhuriyet'in başlangıcına kadar uzanan bu süreç, Türk kadınlarının basın hayatında verdiği mücadelenin açık bir yansımasıdır. Kadın hareketi, yayın kültürü ile başlayarak evde sınırlı kalmış kadının yerini, kamusal alanda etkin bir şekilde görünen ve birbirine destek olan aydın kadınların almasında önemli bir rol oynamıştır. Bu süreç, aristokrat kesimden halk tabakasına doğru kayarak kadınların toplumsal varlığını inşa etmeye başladığı bir dönemin başlangıcını işaret etmektedir.
Tanzimat Dönemi, kadınların kamusal alanda görünmeye başladığı ve yeni bir sürece girdiği dönem olarak kabul edildi. Bu dönemde, kadınların basın ve yayın organlarındaki önemi büyük bir güce dönüşmüştür. Tanzimat yazarları, eserlerinde sıkça kadın haklarına vurgu yaparak Türk kadınına yeni statüler kazandırma eğiliminde olmuşlardır. Özellikle Ahmet Mithat Efendi, kadın haklarının savunucusu ve temsilcisi olarak öne çıkmıştır. Hanımlara Mahsus Gazete'ye gönderdiği bir mektupla, bu derginin kadınların eğitilmesi ve bilinçlenmesine katkıda bulunacağını belirterek kadınların basın hayatına katılmasını cesaretlendirmiştir.
Kadınların kamusal alandaki varlığını güçlendiren dergiler arasında “Kadın”, “Mahazin”, “Çiçek Bahçesi”, “Kadınlar Dünyası”, “Kadın Hayatı”, “Kadınlar Duygusu” ve “Kadın Kalbi” gibi dergiler İstanbul ve Selanik'te yayınlanmıştır. Bu dergilerde kadınlar yazarlar olarak görev almış ve dergi sorumluluklarını üstlenmişlerdir. 1905 yılında başlayan “Hanımlara Mahsus Gazete” ise yalnızca kadınlar tarafından çıkarılan en uzun süreli kadın gazetesi olma özelliğine sahiptir. Kadın hareketi bu dergiler aracılığıyla kadınlar arasında özel bir iletişim kurmuş ve mektuplaşmalarla desteklenmiştir.
Selma Rıza Feraceli, kadınların toplumsal konumunu tartışan ilk kadınlardan biri olarak ön plana çıkmıştır. Paris'te yayınladığı “Meşveret” gazetesi ile Padişah II. Abdülhamit'in baskısına karşı mücadele eden İttihat ve Terakki Partisi'nin yayın organına katılan ilk kadın olarak kabul edilir. Bu nedenle ona “İlk Türk kadın gazeteci” unvanı verilmiştir. İstanbul'a dönüşünden sonra kadın derneklerine katılmış ve “Hanımlara Mahsus Gazete” ile “Kadınlar Dünyası” gibi gazetelerde makaleler yazmıştır. Ayrıca Selma Rıza'nın “Uhuvvet” adlı eseri, Türkiye'de kadınlar tarafından yazılmış ilk romanlardan biri olarak kabul edilir.

Tanzimat Dönemi'nde Fatma Aliye Hanım, Nigar Hanım, Makbule Leman Hanım, Emine Semiye Hanım gibi kadın yazarlar, basın ve yayın çalışmalarının gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Bu kadınlar, kadın hakları mücadelesine katkı sağlayarak Türk kadınlarının kamusal alandaki yerini güçlendirmişlerdir.
1920 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kurulması, Osmanlı döneminden gelen kadın hareketinin yerini “devlet feminizmi” olarak adlandırılan bir sürece bıraktı. Cumhuriyet rejimi altında kadınlarla ilgili reformlar, devlet tarafından belirlendi ve tanımlandı. Kadınlara eğitim, meslek sahibi olma ve çalışma alanında erkeklerle eşit haklar tanındı. Bu eşitlikçi hareket, devletin çıkardığı kanunlarla sağlam temellere oturdu.
Mustafa Kemal Atatürk'e göre, kadınların eğitim hakkı, toplumun diğer üyeleriyle eşit ve etkili bir şekilde kullanılmalıdır. Eğitim hakkı, toplumun gelişimine etkin bir şekilde katkıda bulunan bireylere verilmelidir. Cumhuriyet rejimi altında, kadının eğitimi, toplumsal bir “ayrıcalık” olmaktan ziyade, bir hak olarak tanınan bir olgu haline geldi. Eğitimsiz bırakılan kadınların, toplumun yarısının potansiyelini kaybetmek anlamına geldiği düşüncesi bu anlayışın temelini oluşturdu.

Kadınların eğitimine verilen bu önem, onların toplumsal hayattaki hak ettikleri yeri alması ve demokrasinin gerçek anlamda uygulanabilmesi açısından büyük bir öneme sahiptir. Mustafa Kemal Atatürk, Türk kadınının toplumsal hayatta hak ettiği yeri alabilmesi için sosyal, kültürel, hukuk ve eğitim alanlarında devrimler yaparak onları toplumsal hayatın eşit bir paydaşı olarak gördü.
Atatürk'ün bu devrimleri, “Cumhuriyet Kadını” imajını oluşturdu ve kökleşmesini sağladı. Onun kadın hakları ve eğitimi konusundaki gerçekçi ve ileri görüşlülüğü, Türk toplumunu daha adil ve eşitlikçi bir geleceğe taşıma yolunda atılmış büyük bir adımdır. Bugün bile Atatürk'ün kadın hakları ve eğitim konusundaki vizyonu, Türkiye'nin toplumsal gelişimi için ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.