Futbolu çok sevmiştim.
Mahallemizin en güzel takımını kurmuştuk.
Hher hafta maçlar yapıyorduk Boztepe’deki şimdi otel olan taş ocağı sahasında.
Bazen de Hacıkasım’daki Ziyabey Sahası’nda Hacıkasımlılar ile maçımız oluyordu.
Belki çok koşmuyordum ama kendime has çalışıp geliştirdiğim yeteneklerim vardı.
Kolay yere düşmüyordum, ayaklarıma da iyice hakimdim.
Daha iyi de olabilirdim ama çok zorlamadım kendimi.
Amacım bir futbolcu olmak değildi.
Üniversite için İstanbul’a gittiğimde de futboldan çok ayrılmadım.
Kısaca ben futbolu seviyordum.
Bu sevgiyi sonradan bir film haline getirdim.
“5’te Haftayım 10’da Biter” dedim sadece.
Futbol; bir matematik denklemi değil basit bir oyun.
Teknik analizlere girmek bu oyunun doğasına aykırı, benim anlayışım budur.
Futbol ile ilgili yazacaklarım ancak bu kadar olur.
Gel gör ki; şehrimizin ne kadar çok futbol profesörü varmış!
Herkes teknik direktör.
Beşiktaş-Trabzonspor maçı bitti ve sosyal medya alanı Mourinholardan geçilmiyor.
Bu güzel sürecin tadını yaşamak varken Hüseyin Çimşir’in hocalığına yerden yere vuran berberi, kasabı, bakkalı ve çakkalı büyük futbol otoritesi olmuş sanki.
Bu ülkede herkes bildiği işi en güzel bir şekilde yapsa ne olur.
Ben bildiğim işimi yapıyorum ve en iyisini yapmak için çabalıyorum.
Beni Ara Güler ya da Aytekin Çakmakçı eleştirip değerlendirebilir.
Bir bakkal ya da siyasetçi beni işimle değerlendiremez.
Dikkate almam.
Ben Hüseyin Çimşir’in işini bilmem ve yorum yapamam ben onun fotoğrafına bakar bana ne hissettirdiğine bakarım.
Ben derim ki; Hüseyin Çimşir bu işi başaracak ve bu şehri sarhoş edecek.

***

Not: Futbol sevgisini ve bilgisini pozitif bir şekilde ortaya koyup yorumlar yapıp yumuşatan Erdoğdu Spor Kulübü Başkanı sevgili Savaş Yılmaz’a sonsuz teşekkürler. Bu şehrin Savaş Yılmazlara çok ihtiyacı var.