Ulusal irade, demokrasinin, halk özgürlüğünün olmazsa olmazıdır. Ulusal iradeye karşın, iktidarlar hatta Cumhurbaşkanları yalnız ben bilirim ve benim dediğim olur derse , demokrasi düşmanlarının kapısını aralamış olurlar, vatan hainlerine fırsat yaratırlar. 
Birçok yazımda, “İktidarda olmak, ulusal iradeyi tek başına temsil etmek anlamına gelmez” diye yazmıştım. İktidara tek başına gelmek için yüzde on barajına dokunmamak da bence ulusal iradeye saygısızlıktır. Çünkü irade ve onu temsil eden partiler, aldıkları oy oranında mecliste kendilerine oy verenleri ve onların fikirlerini temsil etmelidirler.
İktidarda olmak demek kendilerinden olmayanları aşağılamak demek değildir.  Bir siyasal lider, kendi görüşüne ne kadar saygılı ise kendi düşüncesinde olmayan siyasal yaklaşımlara da saygılı olmalıdır. Hele Anayasamız gereği tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, bir parti lideri gibi davranırsa  o zaman sistem çökmüş demektir ki çöken sistemin yerini başkaları, başka düşünceler doldurmaya çalışır. 15 Temmuz olayı bunun en güzel örneğidir.
15 Temmuz olayı, ulusal iradenin ve ülkemizin, azımsanmayacak ölçüde  zarar göreceği yaklaşımdı. Bu sürecin, sona erdiğini ve ülkenin bu büyük tehlikeden çıktığının gafletine düşmek hata olur. Bir ağacın yapraklarından önce o ağacın kökleriyle  uğraştığımız zaman tehlikeyi bertaraf etmiş oluruz. MİT ve Devlet arşivlerinde 1975 yılından beri FETO örgütü için konuşan ve onu öven kişiler, açık açık bellidir.
Konuşanların içinde başbakanlar, bakanlar, Meclis ve belediye başkanlarının varlığını kimse gizleyemez ve inkâr edemez.
Liderler ulus bütünlüğü tehlikeye girdiği zaman öne çıkan kişilerdir. Sayın Cumhurbaşkanı’nın o akşamki beyanatı ulusu demokrasi savaşı için sokağa çağırması  takdir edilecek yaklaşımdır. Ulusun temsilcilerinin tüm tehlikeye karşın meclisi terk etmemeleri ve mecliste demokrasiye sahip çıkmaları da takdire şayandır.
Ancak FETO kuruluşun bu kadar dal budak sarmalarını devletin özellikle MİT’in bilmemesi mümkün değildir. Önceden bilinen bir tehlikenin bu kadar beklenmesini gerçekten anlamış değiliz. Aynı kuruluşa “Ne istediler de vermedik, Okyanus ötesine selam” sözleri iktidarın gafletini göstermektedir.
“Yanlış hesap Bağdat’tan döner” özlü sözü, bizim için yol göstericidir. Geç de olsa bu kuruluşun Dinimizin arkasına sığınarak kendi emellerini gerçekleştirme peşinde olduklarını anlamak da  şanstır. Ülkemizde iktidar ve muhalefet  bu hain girişime kadar bu kadar kenetlenmemişti. Geçmişte olduğu gibi ülke tehlikeye düştüğü zaman ulusal birlik sağlanması ülke severliğini kanıtlar. Ülkeyi yönetenler, bu olaya kadar ülkemizin geçmişe ait kahramanlarını  ağızlarına almazken, devlet kurumlarından TC kimliğimizi silme gayretinde olurken bugün o kimliğin etrafında toplanmak sevindiricidir.
Osmanlının küllerinden bağımsız bir ülke ve ulus yaratan Atatürk ve onun arkadaşlarını küçümsemeye çalışırken bugün onun ve silah arkadaşlarını dillendirmek de mutluluktur.
Biliyoruz ki emperyalist güçler, önce o ülkede yaşayan insanların etnik kimlikleriyle oynarlar. Sonra ülkenin birliğin sağlayan ulusal liderleri küçümsemeye küçümsetmeye çalışırlar, ordusunu zayıflatıp ve ulusal iradeyi kaldırmanın peşinde koşarlar.
Sonra da vatan hainleri ile işbirliği yapar ve ülkeyi yaşanmaz hale getirirler ki uzun yıllardır bu oyun ülkemizde oynandı ve oynanmaktadır da..
15 Temmuz akşamı halkı ile ordusu ile sivil toplum kuruluşları ve basın-yayını ile ülkemize nasıl sahip çıktıysak, bu bilincimizi lütfen koruyalım.
Çünkü bizim, bizden başka dostumuz yoktur.