Son günlerde 9 Eylül tarihi ile ilgili propaganda amaçlı yapılan söylemler tarihin akışını reddetmek kadar, akıl dışı kalmaktadır. İşin garip tarafı ise bu söylemleri yapanların kendilerini tarihçi veya siyasetçi olarak isimlendirmesidir. Bu akla ziyan açıklamaları bir tarafa bırakarak tarihten bahsetmek ve Kurtuluş mücadelesinin nasıl şekillendiğini anlamak için gerçek olaylara yönlenelim.
Olayların seyrini böl-parçala-yönet projesine adım adım incelemek lazım gelmektedir. 18 Mart 1915'te İstanbul Antlaşması, 26 Nisan 1915'te Londra Antlaşması, 16 Mayıs 1916'da Sykes Picot Antlaşması ve 17 Nisan 1917'de St. Jean de Maurienne Anlaşması; Sevr Antlaşması'nın iskeletini oluşturuyordu ve başlangıç İzmir’in işgaliydi. Yunanlıların hayali olan Büyük Yunanistan ideali İngilizlerin eliyle İzmir'den başlayıp Ankara'ya ve oradan İstanbul'a uzanıyordu. 15 Mayıs 1919'da İngilizlerin eliyle İzmir Limanı’na giren gemileri, İngiliz Akdeniz filosu kumandanı Amiral Galthrop kumanda ediyordu. İngiliz filosu Yunanlıları her ulaşabildiği yere kadar kucaklarında taşıyor işgali Ankara’ya doğru ilerletiyordu. Bu sırada İstanbul’da da ilginç gelişmeler oluyordu. Türkiye'deki Rum topluluğu İstanbul'daki patrikhane aracılığıyla Osmanlı Hükümeti ile ilişkisini kestiğini açıklıyor, Yunanistan'da birleşmek istediklerini bildiriyorlardı.
Adım adım Türk milletinin bağımsızlığına kast edilirken, Damat Ferit Hükümeti tarafından kamuoyu yaratmak amacıyla İngiliz Muhipler Cemiyeti kuruluyor ve başına Hatip Said Molla, Dahiliye Nazırı Ali Kemal ve İngiliz casusu Rahip Frew getiriliyordu. Bu cemiyet İzmir işgalinden bir ay önce 15 Nisan 1919'da içlerinde Şehzadelerin ve  Rum Patrikhanesinin temsilcilerinin olduğu “Nasihat Heyeti”ni İzmir’e gönderip,  Hilafet Ordusu kumandanı Süleyman Şefik Paşaya, Hatt-ı Hümayun’u (Padişah Buyruğu) İzmir Hükümet Meydanı’nda okutuyordu. Ve diyordu ki buyruk;
“Galip devletlerle yapılan mütareke millet devlet ve memleket için hayırlı olacaktır mütarekenin hükümlerine uymak millet ve memleketin selamet ve Emniyeti için elzemdir işgal Kuvvetleri ile iyi münasebet tesis olunarak bunların memlekete medeniyet Halka refah getireceklerini bu itibarla gelecek yabancı işgal Kuvvetleri hangi din ve millete mensup olurlarsa olsunlar kendilerine karşı Türk misafirperverliğine yakışır bir tarzda karşılanmaları lüzumu çürüm veya bunun tahrik teşvik ve ihfaline kapılarak bu Misafirlere karşı herhangi suret ve şekilde muhalefet ve muhasamata girişilmemesi.”
Kuva-yı Milliye'nin gösterdiği direnişe karşı emirler yağdırılıyordu. Dahiliye Nazırı Ali Kemal Balıkesir mutasarraflığına yazdığı emirde şunları söylüyordu; “Tarafımdan verilen açık talimata sizin ve arkadaşlarınızın uymaması bu felaketlere sebep oldu. Defalarca söyledim. Ne kadar gaddarane ve haksızca olursa olsun, biz bu işgallere karşı sarih haklarımızı ancak siyaseten savunabiliriz. Saflıkla, yahut aşırı hamiyetle gayrete kapılanları yeniden uyarırız. Harp ve darp ile bu müthiş davayı farz edecek vaziyette değiliz. Bu açık talimata aykırı hareket edenlerden hesap soracağım.”
Mustafa Kemal gelişen olaylara karşı Başbakan Damat Ferit’e 16 Ağustos 1919’da Erzurum’danşifreli bir telgraf yollar: “İngilizlerin gösterdikleri yolda kurtuluş yolu aramak da boştur. Sonucu acıdır Bundan dolayı İngilizler de en sonunda gücün millette olduğunu anlayarak hiçbir dayanağı olmayan ve millet adına hiçbir üstlenmede bulunamayan ve bulunsa bile milletçe saygınlığı olmayacak olan bir hükümetle sonuç alıcı bir işe girişmenin mümkün olmayacağını bilmelidir.”
Tüm bunlara rağmen Millet, “Tam Bağımsızlık” demiş ve yurdu dahili ve harici bedhahlardan temizlemiştir. Türkiye Cumhuriyeti’ni inşa etmiş, yetkiyi milleti temsilen Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne vermiştir. En yükseğe ise, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” yazmayı da unutmamıştır.
Bazıları tarihi gerçekleri saptırmak isteyecektir. Bazıları İzmir ile Konya’yı ayırmak isteyecektir. Bazıları, “Keşke Yunan kazansaydı.” diyecektir. Bazıları güneşi balçıkla sıvamaya çalışacaktır. Bilmedikleri Türk milleti kanıyla, canıyla bu toprakları geri almıştır. Büyük Türk Mustafa Kemal Atatürk’ ün dediği gibi, “Hattı müdafaa yoktur, sattı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.”

Kaynaklar: Çankaya- Falih Rıfkı Atay, Bozkurt- H.C. Armstrong, Tek Adam- Şevket Süreyya Aydemir, Fikrimizin Rehberi- Erol Mütercimler, Mustafa Kemal’in Bana Anlattıkları- H. Sherril, Atatürk- Andrew Mango, Atatürk- İlber Ortaylı, Türkiye- Arnold J. Toynbee, Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri.