Dünyada üç meslek grubu cübbe giymektedir. Bunlar din adamları, yargı mensupları ve öğretim üyeleridir. Cübbe giymenin amacı, verilen kararlarda, yapılan işlerde cübbe giyen kişilerin hiçbir baskı kabul etmedikleri, hür iradeleri ile hareket ettikleri ve vicdanları rahatsız edecek bütün olumsuzluklardan kaçınmaları gerektiği simgesini taşır.
Yargı mensupları ve din adamları her ne kadar yazılı kurallar üzerine kararlar verseler bile, manevi dünyalarına etki yapacak hiçbir baskıyı kabul etmediklerini, o yönde yapılacak baskıya boyun eğemeyecekleri görüntüsünü çizerler. Akademisyenlik de bu bağlamda böyle yaklaşımı gerektirmektedir. Akademisyen önce dış baskıdan, sonra da iç baskıdan uzak olmalıdır. Dış baskı onun rahat çalışmasını, iç baskı da doğru netice almasını engeller. Bir akademisyene sağlanacak rahat iş ortamı kadar, fikrî çatışmalardan uzak, özgürce hareket edeceği berrak bir zihin yapısı da çok önemlidir. Sağlam bir zihinsel yapı akademisyenliğin baş şartıdır. Kapalı, kalıplaşmış bilgilerin ispatı için bilim yapılmaz.
Eğer kalıplaşmış bir düşünce varsa, bunu ispat için yüzlerce deney yapmanın bir anlamı olmayacaktır. Sait Halim Paşa Osmanlı’nın son dönemlerini ve o dönem insanlarının olaylara yaklaşımını yorumlarken: “Bizim beynimiz henüz eşyadan fikirlere intikal edemiyor. Fikirlerden eşyaya geçmeyi tercih ediyoruz.
Çünkü bu sayede düşüncelerimizi sonsuz hayaller içinde, her şeyi kendi emeline göre tertip edebileceği hayalî bir çevre bulabiliyor.” demektedir. Akademisyenlerimiz,  düşünürlerimiz, kafalarındaki sabit fikri ispat için kâinattaki olayları yorumlamak, değerlendirmek yerine, eşyanın oluşumundan bilgi elde etmeyi amaçlasalar, gelişim ve değişim dediğimiz evrensel değerleri yakalama şansımız daha yüksek olacaktır. Akademisyen “bütün yanılgılardan arındırılmış bir ideoloji” peşinde koşmamalı, araştırmalarında objektif bir bakış, deney, gözlem, ölçüm metotları kullanarak, yeni ve bağımsız bilgiye ulaşma çabası içine girmelidir. Böylece düşünceye pranga vuran ön yargılardan kurtularak düşünceyi kanatlandıran, sınırlarını zorlayan bir bakış açısı yakalamış olacaktır.

Akademisyenler düşünce geliştiren, etrafı aydınlatan kişilerdir. Bunların aydınlığı ile birileri etraflarını daha rahat görme imkânını elde etmiş olur. Medeniyeti oluşturan temel taşlar önce zihinlerde meydana gelir. İnsanlığa hizmet etmek, tüm dünyayı kucaklamak için sen-ben fikri yerine biz fikri hakim olmalı, araştırmalar birilerinin fikrini çürütme yerine, kendi akışı içinde gelişimsel boyut kazanmak için yapılmalıdır.

Yahudi’nin, Hıristiyan’ın, Müslüman’ın kendine ait, fiziği, kimyası matematiği yoktur. Bu bilimler, bütün insanlığın ortak malı olduğu gibi, ahlaklı, doğru, faziletli olma da insanlığın ortak malıdır. Bu değerleri kim kullanırsa kendini üstün kılmış olur. Bu değerler bir milletin değil, tüm insanlığın aslî unsurudur. Bizlere düşen bu unsurları yaşantımızın bir parçası hâline getirmek olmalıdır.

Akademisyenlerin hem bilimsel hem de sanatçı yönleri vadır. Onlar yeteneklerini sevgi ve yaratıcılıkları ile birleştirmeli,  model olma, iletişim kurma becerilini üst seviyede tutmalıdırlar.

Cübbeler ancak berrak zihinli kişilerin sırtında anlamını yakalar.