Kara bulutların arasından bir güvercin kanadı gibi göründü güneş. Keyifsiz, sıkıntılı bir şehre ufak bir tebessüm oldu. Yere saplanıp kalan gözler ufak bir ziyanın parıltısıyla semaya döndü. Umutları hırsızlarca talan edilmiş, kara bulutların kara yazgısında uzun zamandır nefessiz kalan insanlar, küçük umut parıltılarının saf neşesini, kırışık yüz hatlarında gülücük çizgilerine dönüştürdü. Bu, ufak bir mavi gülümsemeydi, omuza atılmış bir peygamber eli gibi.

 

  *** 

 

Bir haber... Beklenen sevgili gibi umutla gelen. Galiba hırsızlar ceza alacak. Yargıtay bütün engellere rağmen gerçeğin daha fazla tuş halinde tutulmasına izin vermeyecek. Dava her ne kadar on ikinci daireden beşinci daireye alınmış olsa da bir güvercin kanadı gibi güneş, kara bulutların ardından altın sarısı yüzünü gösterdi. Yargı mercilerindeki adalet melekleri bir efsunlu işaret fişeği yaktı. Bize ulaşan kimsesizlerin mavi ruhlu elçileri, büyük müjdeyi uğur böceklerinin geceyi yaran alevleriyle gönderdiler. Eğer karanlığın ahtapot kolları bu tabiat neşesi uğur böceklerini, onlara can suyu niteliğindeki haberi veren mavi ruhlu elçilerini, zebaniler tuzağına düşürmezlerse hırsızlar gereken cezayı alacak diye bildirdiler.

 

   ***

 

Gerçekten kulağımıza çalınanlar doğru ise umutları gasp edilmiş meneviş gözlü çocuklar, mavi mavi gülümseyecek; bu dünyada da adalet varmışın şaşkın şaşkın hazzını yaşayacaklar. Ne siyasi ikbal, ne baron raconu, adaletin önünü kesemedi diyerek geleceğe daha aydınlık umutlar fırlatabilecekler. Ben yaparsam kanundur diyenler, bir hiç olduklarını anlayacaklar; yargı kararı onların da adam sıfatına bir adım atabilmelerine belki yardımcı da olacaktır. Mağdur kadar zalime de imkan sunan bir sürecin arifesindeyiz vesselam.

 

Yargıtay mahrumu mu, mazlumu mu; yoksa mağruru mu sevindirecek bekleyip göreceğiz.

 

Kısaca ya sevinç ya lanet gerisi kehanet...

VAH BENİM VATANDAŞIM VAH...

Ey sevgili, en sevgili

emaver buharında aradım seni. Kaybolmuş yitik duyguları bir kuyumcu titizliğinde yeniden örmekle meşgul zihnimde yakamozlarla uyandın. Sen dedim! Evet ben dedin! Her şey birden bire bir saat zembereği gibi tekrar kuruldu.
 Karşılıklı kitap okuyarak geçirdiğimiz bitimsiz zamanlar, saçlarıma beyaz bir perçem olarak düştü. Ne de anlamlı günlerdi o günler! İlimle devşirilen kadim günler! Atapark'ta kuğuların yanıbaşında beyaz tüylerin asude tebessümünde seni solumak. Sen benim için bilgiyle gönül arasındaki köprüydün.
Bazı zaman okuma mevsimi gelmişcesine saldırırım kitaplara sonra kitaplarla aram bozulmuşcasına bir zaman, okuduklarımı dinlerim.


Bu halimi kendime med cezirle açıklarım. Önce büyük su kitlesiyle kıyıya vurma sonra da asude bir çekiliş.
Bir kitabı elime aldığımda uzun zamandır yanıbaşıma dikilmezdin. Bu semaver buharından tekrar süzülüp gelişin mekanla zamanın kurduğu tılsımlı bağın bir sonucu olsa gerek. Önce mekan, sonra eşya(semaver), sonra nesne(kitap) sonra da zaman ve de süzülüp gelen ilmimin şeref konuğu sen! Varlığımda köşebaşına sinik, uzun geçmişin özlü hikayesi...


Derin mevzular, millete dönük ülküler, haksızlığa karşı ortak çığlığımız.
Hatıraların içindeki hatıra.


Fotoğrafsız muhabbet, meleklerin kayıtlarındaki hakiki sohbet.
Bir ağır kütle gibi üstüme çöken manidar mazi.
Hiçbir şaibe yaratmayan emsalsiz muhabbet.
Madde dünyasının sevgililer gününde açığa çıkan gölge!
Semaver buharında bu dönüşün, güneşin gölgesindeki mübarek bir ziyaret!

Hülya, yanıbaşımızda birden bire patlak veren bir zibidi kavgasında buharlaşırken ben ve semaver bütün öksüzlüğümüzle kalakaldık.

VAH BENİM VATANDAŞIM VAH...