Belki başlarını devekuşu misali kuma gömenler olabilir.. Belki bugünü unutup gaflet içine düşenler olabilir.. Belki tarih şuurunu kaybetmiş olanlar olabilir.. Belki artık bu duyguları faşist duygular olarak karşılayan bukalemunlar olabilir..
Çünkü şüphe etmemek mümkün değil!
Ve çünkü büyük bir milli ve manevi yozlaşma içine itilen bir ülke gerçeği var! Ne olduğu belli olmayan, ahlaki erozyon yaratan dizi yağmurlarının, tarih şuurunun önüne geçtiği bir toplum mühendisliği ile adeta çökertilen ülke haline getirildiğimiz gibi bir acı gerçek karşımızda..
Ama biz hatırlatalım..
Bugün 18 Mart..
Şehadete uğurlanan ana kuzularının günü..
Bizler bugün bu vatanda hürriyeti soluya soluya yaşayalım diye canlarını seve seve verenlerin günü.
Şanlı tarihimiz için çok önemli bir gün..
Bir tarafta Çanakkale Zaferi..
Diğer tarafta şehitleri anma günü..
Et ve tırnak misali..
Uzak ve yakın tarihi ile hepimizin ama hepimizin duygularımızı çok iyi bir şekilde test edebileceğimiz bir gün.
'Vatana sadakat' duygusu için sözün bittiği gün!..
Bu vatan için canlarını seve seve feda eden şehitlerimizi, onların geride bizlere emanet olarak bıraktığı analarını babalarını unutmak mümkün mü?
Bir kere onların yerine koyun kendinize..
Bir an düşünün!
Gencecik, karnında taşıdığı çocuğuyla birlikte dokuz ayın hamurunda yoğrulur durur. İlk tekmeleri ona çok büyük bir haz verir. Ruhunda sevgi fırtınaları, sevinç seliyle yüreğine doğru coşkuyla akar. Rabb’inin ona bahşettiği analık içgüdüsüyle okşar elinde olmasa da yavrusunu.
Hayaller kurar; kız olursa eli kınalı bir gelin, erkek olursa çakı gibi bir asker olacağını düşlerken de hayırlısını diler her zaman.
Bir ana düşünün!
Minicik yavrusunu kucağına almış, gözlerindeki yıldız yıldız sevgilerle ona bakmakta. İlk emekleyişi, ilk yürüyüşü, ilk anne, baba deyişi, ilk koşması, ilk düşmesi, ilkokula gidişi, ilk diploması... derken ilklerin heyecanıyla, çocuğuyla o da büyür sanki yeniden.
Sonra ortaokul, liseyi bitiriş... Daha karnındayken düşlediği gün kapısına gelir dayanır. Hani o kıvancımız dediğimiz, yiğidimize kınalar yaktığımız, “Git oğul git, ya gazi ol ya da şehit” dediğimiz o kutlu gün gelir çatar.
Bir ana düşünün!
Gözyaşını içine akıtarak  yüreğine gamı, tasayı yasaklayarak evladıyla gururlanır. “Sayılı günler nedir ki evlat, vatan senden hizmet bekler” diyerek oğlunu yüreklendirir. Düğün, nişan yaparak yollar evladını.  
Dua eder. En önemlisi de Rabb’ine emanet eder oğlunu.
Sonra hasret dolu, asker kokulu mektupların, telefonların yolları gözlenir. Göğsü de koltukları da kabarır. Çünkü asker anasıdır ya... Dağları, yolları engel saymaz. Onları mektuplarla, telefonlarla yıkar bir bir, her mektubu oğludur sanki.
Öper... Öper... Öper...
Bir ana düşünün!
İçinde yangını andıran bir sızıyla uykusu bölünür. Kor düşer yüreğine. Sıkıntı iki el olur boğazına yapışır ve nefes almasına izin vermez. Döner durur yatağında. Rabb’ine sığınır.
Derken sabah olur.
Aile efradına anlatır haletiruhiyesini.
Saatler geçer ve kapıda beliren birkaç askeri görür.
O haletiruhiyesini hatırlar  o an.
Kapıdaki askerlerden biricik evladının şehadet haberini alır ve yıkılmaktan öte yanar, kavrulur!
Ama bağırıp çağırmadan  bir eleme bürünür. Ağıtlar yakar, gözyaşı seline yenik düşer gözleri. Elindeki evladının resmini öper, koklar; yangın dudaklarında bir ateş gülleri açılmış bir halde, dayanmaya çalışır. Kuzusunun körpe bedeni bayrağa sarılı baba ocağına gelince de yürekleri mengenede ezercesine acı veren, bir o kadar da yücelten şu sözler dökülüverir dudaklarından:
“BEN ŞEHİT ANASIYIM.”
Bir ana düşünün!
Diline ve gözlerine isyanı yasaklamış “Ben şehit anasıyım. Ben şehit anasıyım. Vatan sağ olsun.” diye gururunun acısından daha ötede olduğunu haykırır. 
“Benim aslanım ölmedi ki!” der, “Şehitler ölmez!” diye de evlat acısıyla yanan yüreğine su serpmeye çalışır.
Hainler aklına gelir, dimdik durur, ağlamaz! 
Suyu abıhayat, duaları yavrusunun; vatanı uğruna, bayrağı uğruna, millet uğruna, inancı uğruna şehit oluşudur.
İşte bu, asırlardır akan kutlu bir ırmağın suyudur.
Bu, buz gibi zemzem akıtan nurlu cennet pınarının suyudur. 
İşte Türk anası, şehit anası budur.
Bugün hepsi evlatlarının kabirlerinin başında başları dik onurlu bir şekilde gözyaşı dökecekler.
Bu duygulara ihanet olur mu?
Ne diyor milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy:
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rabb, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i...
Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın.
‘Gömelim gel seni tarihe’ desem sığmazsın. 
Malazgirt' ten, Çanakkale ve Dumlupınar'a kadar nice büyük savaşlar verilerek atalarımızdan bizlere bahşedilen her karış toprağı şehit kanları ile sulanmış bu vatan topraklarında Türkiye Cumhuriyeti kolay kurulmamış,Türk milleti tarih sahnesinde yerini kolay almamıştır.
Ve bu vatan topraklarında bölücü terör örgütü ile mücadele edilirken gencecik yaşta canlarını bu vatan uğruna feda eden yiğitlerimizi unutmak neden bu mertebeye ulaştıklarını düşünmemek mümkün mü!.
O nedenle 'Türk milletinin bir parçasıyım' diyen herkesin ama herkesin bu şanlı bayrağımıza borcu bitmez!
18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü’nde başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, aziz şehitlerimizi minnet, şükran ve rahmetle anıyoruz!..