İsrail'in Gazze'ye hain saldırısını, kadın çoluk çocuk demeden masum insanları katletmesinin derin acısını yaşamamak mümkün mü?
Ha Trabzon'daki masum çocuklar..
Ha Irak'taki.
Ha Gazze'deki..
Hiç fark eder mi?
Gazze'deki çocuklar bizim çocuklarımız değil mi?
Hergün gazete sayfalarında, TV ekranlarında gördüğümüz acı manzara ve o masum katledilen bebeklerin fotoğrafları karşısında Peygamberimizin ‘Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır’ sözünü bir kez daha hatırlamamak mümkün mü?
Zulme karşı olmak ve zulmü önlemek için gayret göstermek, dinimizin emri değil mi?
Baktığımız ve okuduğumuz zaman  Bakara Sûresi’nin 190. ve 193. ayetlerinde zulümle, zalimle bütün gücümüzle ve en etkili biçimde mücadeleye çağrılıyoruz..
İslâm tarihinde savaşların sebebi hep “Hakkı hakim kılmak” maksadıyla olmuştur.
Bu ülkenin kuruluşuna giden Kurtuluş Savaşı da, zalimlere karşı hakkı hakim kılmak mücadelesi olarak  böyledir..
Allah, en kritik anda bir Hristiyanın hakkını gasbeden Ebu Cehil’in kapısını yumruklamış, mazlumun hakkını almadan kapıdan ayrılmamıştır.
Peygamberimiz şöyle buyurur:
“Zalime de, mazluma da yardım edin!"
Ashab, “Mazluma anladık, ama zalime nasıl yardım edelim Ya Rasûlallah?” deyince yüce Allah şu cevabı vermiştir;  “Onu zulümden vazgeçirerek.”
O nedenle de nerede olursa olsun “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” sözü ile kim olursa olsun zulme ve zalime karşı suskun kalınmamasını emretmiştir.
İnancımızda banane yok, nemelâzım yoktur.
Biraz okuduğumuzda Peygamberimizin daha genç yaşta iken haksızlıklara karşı koyacak, haklıların hakkını alacak ve zulmü önleyecek olan Hılfü’l-Füdul cemiyetine katıldığı bilinmektedir..
Peygamberimiz şöyle buyurur:
“İnsanlar zalimi görürlerde, onların zulmetmesine mâni olmazlarsa, Allah'ın bütün insanları azaba uğratması pek yakındır.” (R.Salihîn:1/238)
Allah adına zulme ve zalime karşı mücadele etmeye yemin eden cemiyet üyelerinin icraatlarından örnek verecek olursak;
“Bir Yemenli, ticaret için kızı ile birlikte Mekke’ye gelmişti. Mekke’nin güçlü kişilerinden Nübeyh b. el-Haccac, zor kullanarak bu kızı alıkoymuştu. Kızın babasına, Hılfü’l-Füdul direniş komitesine başvurması tavsiye edildi. Baba söylenileni yaptı. Komite üyeleri ise zorbanın evini kuşatarak kızı elinden alıp babasına teslim ettiler.”
 “Bir tüccar, Mekke’ye üç deve yükü ticaret malı getirmişti. Ebu Cehil, diğer müşterilerin bu kişinin malına alıcı olmamalarını ayarladı. Böylece tek alıcı konumunda adamın malının çok düşük fiyata kapatmak isterdi. Adam da Füdul üyelerinde Hz. Muhammed’e başvurdu. Efendimiz de adamın malının değeri fiyatından alarak memnun etti..”
Esaslı bir uyarı da yüce Allah'tan..
“Ben izzetim ve Celalim hakkı için zulmedenden er geç intikamımı alacağım. Mazlumu görüp de ona yardıma gücü yettiği halde yardım etmeyenden de intikamımı alacağım”
Son söz..
Kuran’da şöyle buyrulur;
“Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp da zalimleri dost edinmeyin. Bunu yaparak Allah'a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?” (Nisa:144)
Ne anlamlı değil mi?
Hac Süresi 45 der ki;
 “Bir memleket vardır ki, o memleket halkı zulmetmekte iken biz onları helak ettik. Şimdi o ülkelerde, duvarlar çökmüş, tavanların üzerine yıkılmıştır. Nice kuyular kullanılmaz hale gelmiş, ıssız kalmış saraylar vardır.” (Hac:45)
Tabi ki her kademede bunu iyi anlamak gerekir.
Şunun adını adam gibi koyalım.
Siyonist işgalci İsrail'e karşı direnmenin sadece Müslümanlar için bir ödev olmadığı apaçık şekilde görülmektedir artık. Öyle azgınca, öyle hayâsızca bir ideoloji ki Siyonizm, onu mahvedip tarihin çöplüğüne göndermek bütün insanlığın üzerine bir borçtur.
ABD'yi, Batı'yı vazgeçtik..
Ama şöyle bir bakıyorum Ortadoğu ülkelerinden nerede ise hiç ses çıkmıyor.
Yine biz Türklere görev düşüyor!..