1970’li yılların sonunda Almanya’da, Münih, Stuttgart ve diğer bazı kentlerin tren istasyonlarından, çok sayıda askeri mühimmat, tank, top ve diğer silahlar uzun vagonlar halinde.., savaş filmlerinde olduğu gibi..  haftadan haftaya, aydan aya “eski” Yugoslavya’ya doğru yollanıyordu...  Alman basınına ve yayınına düşen bazı fotoğraflarda görüyorduk bunları... İyi de, ekonomik zorluklar içinde kıvranan Yugoslavya’ya giden bu silah konvoyları.. ne işti, anlayamıyorduk...
Çeşitli Avrupa ülkelerinde -gerçi biz tarihi etiketleri, takıp takıştırmayı ve şakşak çekmeyi çok seven bir milletiz ya- eskilerin, ‘Evlâd-ı Fâtihan’ dedikleri.., yani güncel bir deyişle ‘Fâtih’in Torunları’ olan.. bazı Boşnak ve Arnavut kabilinden şahıslar tanıyordum. Bu konuyu ve basında çıkan fotoğrafları onlara da göstermiştim. Nedir bu silahlar.., kime gidiyor, ne olacak, kime karşı kullanılacak.., diye soruyordum. Bu silahları.. Sırpların aldığını ifade ediyorlardı.. Sırplar..! Peki, Sırplar ne yapacaklardı bu silahlarla..? Boşnak ve Arnavut arkadaşlardan belli bir ses çıkmıyordu.. Zira onlara göre.., Sırplar ve Hırvatlarla yüzyıllardır, dosttan öte hısım ve akraba olup kız alıp vermişlerdi.., “kardeş” olmuşlardı asırlar boyu..! Kardeş!..
Böylesine can ve kan kardeşi oldukları Sırplar.., bu silahları Boşnaklara ve Arnavutlara karşı kullanmazlardı ya... Öyleyse, Sırplar ve Hırvatlar bu silahları İtalya’ya, İsviçre’ye, ya da Avusturya’ya karşı mı kullanacaklar, e bizim saftirik adamlarımız.., diye.., sorar dururduk yıllar boyu... Yüzlerinde, bizi hafife alan, hatta dalga geçen ifadeler oludu, o zaman bu Bosnalı “saf” arkadaşlarımızın...
Yıllarca devam eden bu silah konvoylarıyla.., Sırplar ve Hırvatların.., Alman unsurlardan sürekli olarak temin ettiği bu malzemeleri.., günü geldiğinde kime karşı kullanacakları bir gün belli olmuştu sonunda.. Tahminlerimiz maalesef bizi yanıltmamıştı.. Sırplarla dost ve “kardeş” olan ‘Boşnaklar ile Arnavutlar’.., artık tarihin kanlı “hedef” tahtasındaydı!..
E hani, siz hısımdınız, akrabaydınız.., diye.., sitem edilmesine dahi hiç gerek duymadan, can havli ile derhal Boşnakların ve Arnavutların yardımına koşuldu... İşte o zaman, bir Trabzon klasiği daha tekrar yaşanıyordu.. Tabiri caizse kapı kapı dolaşılarak, ilaç firmalarından ve bazı kurumlardan toplanan serumlar, ağrı kesici iğneler ve haplar koliler halinde Boşnak ve Arnavut kardeşlerimize sevk edilmeye başlanmıştı Trabzon’da.. Bu kolilerdeki ilaçların arasına, belki bir derde deva olur kâbilinden.., gözyaşları içinde.. dedelerinin çakaralmazlarını sıkıştıran insanlar da görüyorduk zaman zaman...
Tıpkı... Milli Mücadele günlerinde olduğu gibiydi!..
Tıpkı, Trabzonlu büyük insan ve pilot “unutulan” Savmi Uçan’ın yıllarca cephelere taşıdığı binlerce mühimmat gibi.., Trabzon’un vefalı insanları da, genlerine işlemiş o “imdat” çağrısının sesine uyarak.., küçücük elleriyle.. “Medet” olmaya devam etti...
Birkaç yıl boyunca devam eden bu az ama anlamlı katkıların.., tarihe bir not olarak düşülmediğini de biliyorum. Bu sebeple, hüzünlü anıların, bu satırların içinde yer almasını arzu ettim. Savmi Uçan gibi.., “unutulan”, ya da unutturulan bazı tarihi isimlerin de unutulmaması gerektiğini, bu vesile ile.., buradan ilgili şahıs veya şahıslara bir kere daha bildirmek isterim!!!  Yıllardır bu ve buna benzer konuları yazarak veya şifahen anlattığım çeşitli makamlardan ve Valilerden.., hikâye dinlemekten başka bir ses duymadım şimdiye kadar..  Duyamadım!..
Kedisinin kuyruğuna basıldığında.., dünyayı ayağa kaldıran Almanların.., Avrupa’nın orta göbeğindeki topraklarda.. yüz binlerce insanın beyinlerini parçalayan silahları nasıl olup ta Sırplar’a ve “hemşo” diye kuyruğundan tuttukları Hırvatlar’a verdiğini.., hangi Allah’ın kulu onlara sorabildi ki..? Dünya ateşlere yanarken.., herifler zevkinde, sefasında.. silah dağıtımlarına devam ettiler... Ediyorlar da belki..!  Kim bilir?
Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de ve diğer bölgelerde yaşayan milyonlarca masum insanın korkunç katliamlarla yok edilmesi.., “böyle” bir işbirliği ile olmadı mı..? İşin arka planında kimler var..? Sahnedeki aktörler hep aynı değil mi?
Politik çıkarlar ve menfaatler uğruna bu zalimlere karşı sessiz ve seyirci kalanları Tanrı affetmediği gibi.., tarih de hiçbir zaman affetmeyecektir..
Affetmedi de!..