Bizim gibi jeopolitik önemi olan ülkeler, her zaman tehdit altındadır. Hele ülkemizin teröristi üreten ülkelerle komşu olması bizim yaşam riskimizi  daha da zorlaştırıyor. Ama biz güçlü ülkeyiz. Çünkü biz içeriden, yabancılar dışarıdan yıllarca uğraştık ve uğraşıyoruz da bir türlü ülkemizi tarihe gömemiyoruz.
Hele şu son 40-50 yıldır taşeronluk yapan terör örgütlerinden çektiğimizi unutmamız mümkün değildir. Doğu’da ve Güneydoğu’da halkımızın çektiği zorluğu, yaşatılan göç olaylarını beynimizden söküp atmamızı kimse bekleyemez.
Hani Nasrettin Hoca’nın “Tamam da hırsızın hiç mi suçu yok?” yaklaşımından yola çıkarsak, terörün ve teröristin bu kadar yaygınlaşmasında ve şımarmasında bizlerin hiç mi suçu yok? Çözüm süreci adı altında şımarttığımız ve şehirlerimizi, kasabalarımızı silah deposu haline getirmelerine göz yumduğumuz bu insanların bize hayır dua etmeyeceğini bildiğimiz halde es geçmek vatana karşı işlenen suç olamaz mı?
Kürt toplumuna özellikle şer yuvalarına hoş görünmek için Cumhuriyet Türkiye’sinin kurucularını meydanlardan suçlamanın nereye varacağını bildiğimiz halde günlük politikalara sarılmadık mı? Neydi o durup dururken İngiliz ajanı  Kürt Sait’i sahneye çıkarmanın anlamı? “Dersim İsyanı” adıyla tarihe mal olmuş bir olayı ısıtarak ve toplumun önüne koymanın getireceği yarar ne olacaktı? Dersim olayını masum halka yapılmış bir katliam gibi gösterdik aylarca.Aradan 70-80 yıl geçmiş, unutulmuş, yeni nesiller ülkelerine ve Cumhuriyet yönetimine bağlı kalmışken geçmişe ait bu olayı hatırlatmak bence üç beş oy için atılan yanlış adımdı.
Düşünün, bir asır sonra ülkemizde söz sahibi olan siyasetçiler çıkıp da Güneydoğu’daki şu an yapılan savaşı haksız göstererek geçmişi suçlarlarsa haksızlık yapmış olmazlar mı? İşte bugünkü Diyarbakır, Silopi harekatı nasıl zorunlu bir yaklaşımsa  dünkü Dersim harekatı da aynıydı. Kalkıp o günün isyancılarından özür dilemek orada savaşmış ve şehit düşmüş insanlarımıza ve devleti yönetenlere karşı bir saygısızlıktır gibi geliyor bana.
Sizler Cumhuriyet’e ve onun kurucularına karşı olabilirsiniz. Sizler mandacı olabilirsiniz. Sizler padişahlıktan yana da olabilirsiniz ama siz içinizdeki öfkeyi toplumun önünde aktarırsanız sizi alkışlayanlar bile yarın sizi bırakabilirler. Çünkü Atatürk Türkiye’sinin ve Cumhuriyet’in nimetlerinden yararlanan bu insanlar, yedikleri ekmeğe taş atmazlar.
Cumhuriyet rejimine karşı çıkanlar, Kurtuluş Savaşımıza ihanet edenler elbette ki tarih önünde hesap vereceklerdi verdiler. Ülkesini çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak isteyen ve bunu ülkü edinen insanlara iki tane ayyaş adını koymak bizim asırlarca beraberimizde taşıdığımız vefa ve terbiye kurallarımıza uymamaktadır.
 Menemen’deki Kubilay’ın katlinin üstünü örtmeye çalışmak bu ülkeye yarar yerine zarar getirmez mi? Ne  yazık ki  şer odaklarını gıdıklamak  ve onları sahnenin önüne çıkarmaya çalışmak birlik beraberliğimizi bozmaya ve yönetim kadrosuna da güven duymamaya neden olmaz mı?
Görevleri başında olan nice subayımızı, bilim insanımızı darbecilikle suçladık. Yıllarını dağda bayırda ve vatanın korunması için gecesini gündüzüne katan insanlarımızı casuslukla itham ettik. Bu yetmezmiş gibi yıllarca sorgusuz sualsiz hapishanelerde yatırdık. Sonra mı “Pardon” dedik. Gerçi devletimiz, şu an bu komployu kuran insanları ve onların maşalığını yapan hakim, savcı ve güvenlik görevlilerini yargılatmakta ve gereken cezanın verilmesi için çaba göstermektedirler. Bu yaklaşım sevindiricidir.
Unutmayalım ki “Mahkeme kadıya mülk değildir.”