sis
göz gözü görmüyor
öyle bir çise var ki evlere şenlik
her mevsim dönüşünde aynı seremoni
biz ne kadar unutmuşsak o
o kadar anımsatıyor
*
sonrasında;
ben nereye kaçmışsam sis de peşimden geliyor sanki
çoğu insan sevmiyor
bense deli oluyorum
hele de kirpiklerinin ucuna değmesini düşlediğin yavuklun varsa
iki kadeh rakı içiyorum
dersem de siz inanmayın
*
hiç unutmuyorum;
bu kentle ilk tanışmam sanırım 1969'un sonyaz günleriydi
italyan kiremidi çatılarında ölgün ikindi güneşleri şavkıyordu
ağaçlar sonbaharın ölgün rengiyle boyanıyordu
kırlangıçlar göç yoluna koyuluyordu
sisin içinde akşamüzeri olunca
cılızca yanan varoş evlerin pencereleri
ateşböceği gibi yanıp sönüyordu
*
sonra nasılsa büyümeye başladık-
biz o zamanlar;
üç adımda ayasoya'dan ganita'ya sahil boyunca yürüyüp giderdik
unuturduk hangi yanımızdaydı o mahur sevgili
tüm ülkenin adını duyduğunda gıpta ettiği
ve bitirirdik sanki koskoca kenti
kent dediğim istanbul’un tebdili mekânı muadili ya da yazlık köşkü
*
faroz limanı'ndan bakınca
erdoğdu'nun ya da boztepe’nin yemyeşil doğası serilirdi gözlerimiz önüne
*
bir de;
o zamanlar bu kadar insan ve ses kirliliği yoktu kentin içinde
içten içe sarıyordu kent her şeye rağmen yaralarını
gidenler kalanlar ötekileştirilenler susanlar kırsaldan gelenler
bugünün dört çarpı dördü bir arada
*
II.cihan harbinden yorgun argın çıkan ülkelerin en başında
yeni yeni ulus devlet olma yolunda
gencecik bir cumhuriyet'in tedirginliğini taşıyordu türkiye
gencecik dediğime bakmayın 50.yılına birkaç yıl kalmıştı
ve ben de onlu yaşları sürüyordum
darbeler muhtıralar olmamış denizler de asılmamıştı
*
sonra;
ülke insanının gözlerinden okunuyordu yorgunluğu açlığı fakirliği
o zamanlar da gözle görülebilir parti kimliğinden çok
askeri vesayet rejiminin hakim olduğu ayan beyandı
bir de üstüne üstlük darbelerin verdiği ağır suskunluk
*
61 anayasası yeni yeni anlam kazanıyordu
benim dimağımsa birçok konuda bilisiz
ama cumhuriyet bilinci doruk noktada içimizde
ilkokul öğretmenim köy enstitüsü çıkışlıydı çünkü
*
dedeme arada okuduğum cumhuriyet gastesi’ni
çok zaman sonra anladım diyebilirim
eli kalem tutmak yalnızca okuryazar olmak yetmiyordu
okuyup yazan çizen tarafta daha çok baskındı cumhuriyet bilinci
*
bir başka ayırdına vardığımsa;
tipik bir italyan/venedik kentini andırıyordu bu kent
gerek renkleriyle ve de gerekse daracık sokaklarıyla
bi arkadaşım anlatmıştı;
istanbul kadar da italyan’dı bu kent
mimarisiyle sokaklarıyla
insanları da bir diğerine bir dirsek mesafesi uzaklığındaydı
sonra ara gittikçe açıldı
kent bizi biz kenti terki diyar etmeye başladık
*
daracık sokaklarını mitsel sarı rengiyle bordo rengini
sokak adlarıyla arnavut taşı döşeli yollarıyla birlikte denize süpürdük
öyle ki artık ne karası ne denizi ne de insanı görmüyor bir birini
ve devamında bir gece inanarak düşmanın iğvasına olan oldu
adı sanı unutulacak sanki bu kentin!
*
her kentin olduğu kadar da bu kentin de büyüsü bozuldu
arkasında da kocaman bir dağ yığını çöplük kaldı
..
moloz