Derlerdi de inanamazdım..
Tahtakale sadece,  dar sokak ve hanlarında iğneden ipliğe her ürünün..
Aklınızın alamayacağı kadar ucuz fiyata bulabileceğiniz semtin adı değildir.
Ya?
Tahtakale, fırsatları değerlendirmiş iş insanlarının da yetiştiği, adı çok duyulan bir semtin de adıdır.
Tahtakale’nin daracık bir sokağında yumak olmuş 20- 30 kişi; aralarında anlamadığımız seslerle ya da beden dili ile iletişim kurarak piyasadan gelen dövizi,  yine piyasaya, ihtiyaca olanlara sağlıyorlar.
Ön yargılı olmamak için, yıllardır haftanın neredeyse her günü e ticaret sitesine gelen siparişleri satın almak için Tahtakale’yi arşınlayan Alper’e rica ettim: Rehberim olur musun?
Cevap olumlu.
Alper önde ben arkada şu han senin, bu han benim...
İki tam günde otuz km yol yapmışız.
Sokaklar, hanlar kalabalık, nerdeyse iğne atsan yere düşmeyecek, diyecek oldum.
İlkin Kurukahveci Mehmet Efendi önündeki kuyruğu sordum Alper’e.
“Bu hiçbir şey değil, bazen elli kişi ve daha fazlasını gördüm, sen asıl kalabalığa denk gelmedin; İstanbul’daki patlamaların yarattığı tedirginlik var” diyor.
Tahtakale’de “yok” sözcüğünün yeri yok.
Çin mallarının gözle görülür bir önceliği var.
Uzakdoğu, Hindistan ürünleri de pazarda yer bulmuş.
İthalatçı işini biliyor.
Kimini kilo işi getirip tane işi satıyor, kimi de tane işi getirip kilo işi...
Tahtakale’de pazarlık hep var;
Pazarlıkta belirleyici iki faktör var; peşin para ve fatura.
“Yok” yerine, “-tır-ımız gümrükte, malımız akşama sabaha gelir” cümlesi  ya da..
“Bir çay içecek zamanınız varsa, ithalatçı başka bir arkadaşımıza soralım”, deniyor.
Led, ses sistemleri ve elbette hediyelik eşya inanılmaz zenginlikte...
Yerli üretim yok ya da çok az...
Neden?
İthal ile rekabet edilemiyor, yaygın söylem bu.
Tahtakale’de “rekabet ve arkadaşlık bir arada” yürütülüyor.
Tahtakale’den benim çıkardığım derse gelince:
Tahtakale gerçek bir ticaret üniversitesidir, diyebiliriz.
Güngör Uras da “İstanbul’da piyasanın göstergesi Tahtakale’dir” der.
Trabzon’da da inşaat ve ticaret, bir marka şehir yaratmaya yeter mi?
Yetmez...
Sürdürülebilir bir ekonomi yaratılabilir mi?
I ıh.
Ticaret elbette önemli; ama üretimin yerine koyulması, ne İstanbul’da ne de Trabzon’da doğru tavır değildir.
Rüştü Bozkurt’dan bir alıntı ile sonlandıralım:
“Gelişmeleri keşfetmek, tanımlamak ve iletişim kurarak yakalamak için yazar kadar okuyucunun da sorumluluğu var.”
Ben yazarken gösterdiğim çabayı, okuyucu da sabır ile okuyarak göstermelidir.
Halkın dediği gibi, ev buzağından öküz olmaz.