Basından mutlaka takip etmişsinizdir ve ya TV kanalları arasında gezinirken gözünüze almıştır. Büyük bir disiplin içerisinde toplanan ve yürüyen binlerce insanın ağlayıp kendisini yerden yere attığını, bu da yetmezmiş gibi, yumruklarıyla göğsüne parçalarcasına vurup, avazı çıktığı kadar bağırdığını ve bunu saatlerce sürdürmenin çabası ve çaresizliği içinde olduğunu görüp önce bir anlam verememiş; sonrasında ise biraz daha dikkatli incelediğiniz zaman bu sahnelerin Kuzey Kore’de ölen devlet başkanı için yapıldığını, ağlamayanın, kendini yerden yere atmayanın yaşama şansının olmadığını da öğrendiğiniz zaman muhtemel 21. Asrın komedisi olarak bu sahneleri tekrar tekrar seyretmek istemişsinizdir.


 Ancak işin komedi olmayan bir yanı vardır ki bizim için önemli olan da budur. İnsan denilen varlığı bu aciz ve ahmak duruma düşüren nedir?


Bilim adamları ise buna “Şartlandırma eğitimi” adını vermektedirler. Kuzey Koreliler ne kadar fazla ağlayıp sızlar ve ne kadar fazla gözyaşı dökerseymişler, ölen liderlerini o kadar sevdikleri anlaşılır ve onun yerine geçen yeni yöneticiler tarafından “aferin” ile ödüllendirilirlermiş. Demek ki şartlandırmanın da eğitimi varmış, öyle kolay bir iş değilmiş şartlanma ve şartlandırma!


Kendileri için bir hayat/memat işi, bizler için komedi olan bu görüntüler içerisinde gördüğümüz insanları gülebilirsiniz, belki de hallerine acır üzülürsünüz.


Bir gün bu cendereden kurtulup kendi görüntülerini seyretme şansına bu insanlar sahip olurlarsa inanın ki onlar da bizler gibi bu görüntülere katıla katıla güleceklerdir.


Neden bunları anlatıyorum diye merak ederek yazıyı okumaya devam ettiğinizi görür gibiyim. Nedeni şu: Kuzey Kore’deki tabiri caizse “kadrolu ağlayıcılar” yerine bizde her biri bir medya başında gününü gün eden ve oturduğu yerden sipariş yorumlar yazan anlı namlı “kadrolu köşe yazarlarımız” vardır.


Ne yapar bu köşe yazarları diye merak edenler için söylüyorum; bunlar kendi çıkarları neyi gerektiriyorsa onu hiç çekinmeden ve “Habeş krallarının kölelerine” taş çıkarırcasına eksiksiz yerine getirirler. Onlar için milletin istekleri, doğrunun bir önemi, erdemliliğin bir değeri yoktur. Kara ya ak, ak’a kara demek meslek olgunluğunun gereği olur çıkar. İstediğiniz yorumu, istediklerini verdiğiniz sürece hiç çekinmeden yaptırabilirsiniz.


Olan, halkımıza olmaktadır.


Neden mi?


Çünkü halkımızın bu kadrolu yazarlara istediklerini yazdıracak kadar ekonomik gücü yeterli değil! Ne istedikleri ve ne söyledikleri ise zaten bu ortamda kimsenin umurunda bile değil!


‘Siparişle yazan siparişle susar’(T. O.)