Deniz dediğinin sahili olur, kumsalı olur, dalgası olur.
Hele bu deniz Karadeniz ise...
Ama biz ne yaptık.
Tıpkı dar sokakların içine hapsettiğimiz evlerimiz gibi denizimizi de zaptı rapt altına aldık.
Aldığımızı sandık.
Neydi o Karadeniz'in eski günleri.
Dalgaların sesini ta Boztepe’den duyardı insanlar.
Hani hırçın Karadeniz nerede?
Hani dalgaların çocukları olarak horonu, hareketliliğini aldığımızı söylediğimiz Karadeniz nerede?
Çırpınırdı Karadeniz türküsündeki deniz gitmiş, etrafını saran dolgularla, duvarlarla, yollarla uğraşan bir deniz gelmiş yerine...
Sanırsınız ki bu Karadeniz hep böyle uysaldır.
Hep böyle sakindir.
Hep böyle boyun eğen, kendini engelleyene karşı direnmeyendir...
Sabrın da bir sınırı vardır elbette...
Karadeniz bize sesleniyor:
“Yeter daha oynamayın benimle.
Dost olmayı deneyin.
Evet dalgalarım hırçındır.
Fırtınam yıkıcıdır.
Doğamın gereğidir bütün bunlar.
Sakinken de, hırçınken de size bir zararım olmaz.
Yeter ki haddinizi hududunuzu bilin.
Yol yapacaksınız, hemen beni darlamayın; yer kazanacaksınız üstümü toprakla, molozla örtmeyin; çöplerinizi, pis sularınızı bana akıtmayın.
Bakmayın öyle durduğuma.
Bir gün gelir sabrım taşarsa yaptıklarınıza pişman olursunuz.
Hani o eski günlerimiz vardı.
Birlikte yaşamadık mı o günleri?
Kumsalımız vardı; kuzguni siyah...
Çakıl taşlarımız vardı rengarenk...
Sahilimiz vardı arkası yeşil, önü deniz...
Ne oldu?
Ben hep aynı yerdeyim. Üstelik sağımdan solumdan, önümden arkamdan yok etmeye çalışsanız da ben buradayım...
Siz neredesiniz?
Denizi unuttunuz.
Denize giremez oldunuz.
Ama bunu siz istediniz.
Bana gelince, sabrediyorum.
Gün gelir akıl galip gelsin diye...
Ne çabuk unuttunuz dostluğumuzu, dalgalı havalarda bile benimle mutlu olduğunuzu?"
Doğayla inatlaşmayın.
Doğa bir şekilde kendini yeniler, olan insana olur...
Evet, Trabzon deprem bölgesinde değil.
Peki ne olacak, bu dere kenarlarında ev yapmalar, denizi doldurmalar, heyelanlar, yol ve taşocakları uğruna doğaya müdahaleler, dağı taşı yaylayı betonarme ev doldurmalar?
Akıllı olalım.
Biz de doğanın bir parçasıyız.
Olan insana oluyor.
Depremler, yıkımlar, yitirilen canlar, akıtılan gözyaşları...
Hırsımıza bir türlü gem vuramadık.
Tamam eski Karadeniz değilim ben, şehrin sahillerini okşayan...
Tamam dalgamı da kestiniz, sahilimi de yok ettiniz. Ya da öyle sandınız...
Derelerle buluştuğumuz vadilerin ağzında da ne varsa yapıp havzaları da yok ettiniz.
Yanlış yaptınız.
Kendinize gelin.
Siz “hiç akletmez misiniz?”
Ve siz hiç düşünmez misiniz?...
Anlayın artık.
Anlayalım Karadeniz'i…