İstanbul'un işgal yıllarıydı. Kara, kapkara bulutlar ülkenin üstünü tamamen kaplamıştı. Yaşlı ve kör bir dilenci sesinden tanıdığı Mehmet Akif'e sormuş:
"Memleketimizin durumu nasıldır?
Akif: "Gördüğünüz gibi" demiş. "Ben karanlıktan başka bir şey görmüyorum. O kadar mı ümitsiz" demiş.
O yıllarda, başta İstanbul olmak üzere, büyük kentlerin köşe başlarında sık sık dilencilere rastlanıyordu.
Bunların birçoğu "Felah" grubunun fedaileriydi. Gün boyu dilenerek topladıkları üç-beş kuruşu ülkenin kurtuluşu için örgüt üyelerine ulaştırıyorlardı. Ülkenin kurtuluşu bir bakıma, el açmaktan, Tanrı’ya yalvarmaktan geçiyordu. Kara kara bulutlar ülkenin üzerini tamamen kaplamıştı. Benzetmek istemiyorum ama "teşbihte hata olmaz" derler...
İşte onun gibi...
Herkes aynı endişeleri taşıyor. Bazıları da içine atıyor.
Sorunlar yumağı gün geçtikçe büyüyor. "Yolun sonu görünüyor" diye bir deyiş var ya! Aslında yolun sonu görünmüyor Yolun sonu toz duman... Ne denli umutlu olursan ol. Bardağın boş tarafı dolu tarafından çok. İyimserlik de bir yere kadar.
Bakınız önceki ay şehidimin ölüm yıldönümü idi. ( 26 Ocak 1999) Bir kaç arkadaşla Mardin-Ömerli bölgesine gittik. Aman Allah’ım! Memleketim ne hale gelmiş.? İki adımda bir kimlik kontrolü. Kimlerin kimlik kontrolü yaptıklarını da sorma kahramanlığını! Dahi gösteremedik. Yüreğimiz ağzımıza geldi. Kimlik kontrolü yapanların konuşmaları, tavırları, giysileri polis veya jandarma olmadıklarını gösteriyor.
Ama kimdirler, neyin nesidirler? Belli değil. Aylardır Doğu ve Güneydoğu'dan basına haber sızmayışının da nedenini; bu vesile ile anlamış olduk. Gazetecilerin birçoğunun oralara gitme yiğitliğini! gösterme şansları yok.
O kadar acı ki; Şehitlik Tepesindeki bayrak da renk değiştirmiş.Yeşil, mavi, kırmızı olmuş?.. Soran yok, ilgilenen yok. Daha doğrusu ortada devlet adına bir yetkili yok.
Kayseri Pınarbaşı’na gelince biraz rahatladık. Dalgalanan Türk Bayrağı'nın altında biraz nefeslenelim dedik. Bu sefer de nöbetçi er ikaz etti. Askeri birlik mahalinde piknik yapılmazmış. Ne pikniği be sevgili yavrum, biz cehennemden kaçtık. Buraya sığındık. Bırak da bir iki soluklanalım. Yine olmadı.
Gözünü sevdiğim Karadeniz.. Özgürlük sende, hürriyet sende, güzellik sende, vatan, millet, bayrak sevgisi sende...
Sen ülkenin çimentosusun sevgiden, saygıdan yana... Aç kollarını, iki günlük ayrılıktan sonra anne şefkati sende, anne sıcaklığı sende... Güzel ülkem sen çok yaşa emi! ama bu kara bulutlar korkutuyor beni...