Sorun halkın güvenliği / sorun adaletin sağlanması / sorun devletin, hükümetin kararlılığı, ilkeli ve tutarlı olması / sorun yalan konuşmamak / sorun oy için, iktidar için, güç için aldatıcı, kandırıcı duruma düşmemek /
Sorun akşam söylediğini sabah yalanlamamak / sorun adice “montaj” ve “yanlış anlaşıldı” yaftalarına tenezzül etmemek /
Sorun Reyhanlı patlamasının / sorun Suruç olayının, sorun Ankara Garı’nın, İstanbul patlamalarının, sorun Ankara Merasim Sokak patlamasının “faillerini” bulmak… Sorun beş yıl önceki, Başbakanlığa 500 m. mesafedeki Konur Sokak’taki terör saldırılarının faillerini yakalamamak / sorun tepeden tırnağa güvenlik sorunu / sorun terörün içinde olunmasına karşın terörü görmemek sorunu / sorun bulandıkları kibir bulamacıyla kendilerini “dev aynasında görmek” sorunu…
Sorun terörle “kucak kucağa” olup teröristle pazarlık masasına oturarak devletin “inanırlık ve güvenirlik” özelliğini yok etmek… / Sorun ister İslami, ister emperyal çıkışlı terör ve teröristler olsun, tümüne eşit uzaklıkta durmamak / sorun devlet olarak Habur’da törenle PKK’yı törenle karşılamak / sorun PKK’yı devlet araç ve gereçleriyle PYD diye Amerika’nın isteğine uyarak Kobani’ye taşımak / sorun PYD liderini KIRMIZI HALIDA karşılamak ve Türk Pasaportuyla uğurlamak…
Sorun Şiilere, özellikle Esat’a karşı mücadele veren Sünni terör örgütlerine silah, mühimmat, eğitim ve para desteğinde bulunulmak sorunu…
Sorun, toplumu oluşturan değerlerin, dil, hukuk, adalet, kültür, sanat, edebiyat, bilim, teknik, sanayi, ekonomi ve onları yaratan insanların değersizleştirilmesi algısının var edilmesi… / Sorun toplumsal değerlerin çözülüp salt siyasetin ve dinin ön pılana çıkarılması / sorun Mustafa Kemal Atatürk gibi bir kahramanın, dünya gençliğinin bağımsızlık ve özgürlük önderi bir insanın çirkin ve iğrenç saldırılarla, hakaret ve küfürlerle, yalanlarla gözden düşürülmesi… / Sorun milliyetçiliğin-ulusal benliğin ayaklar altına alınması ve birilerine şirin görünülmesi... /
Sorun PKK’ya göz yumulması, yaptıklarının görmezden gelinmesi / şimdi de efelenilerek çökertilmeye çalışılması tutarsızlığı… Bilmiyorum ülkenin bölünmeye ve bir savaşa ramak kalındığının anlaşıldığının anlaşılması (mı) tüm bu çırpınışlar…
Sorun ve en büyük sorun: Amerika, İngiltere, Fransa ve Rusya gibi emperyal istekleri ve emelleri olan ülkelerle, bağımsızlık ve özgürlük savaşı veren bir toplum ve bunlarla içselleşmiş bir devlet nasıl olur da işbirliğine girebilir? / Sorun terörden çok çekmiş, teröre binlerce insanını kurban vermiş bir ulusun, bir devletin “iğrenç politikalar, hırslar ve öfkeler” uğruna teröre bulaştırılmasıdır.
İşte bu işbirliği Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve Türk toplumunun “bütünlüğünün” sonunu hazırlıyor. Sorun bunu görmemek, ya da bilmeyerek hırslara, öfkelere, kaprislere yenilerek hareket edip Türkiye’yi öğütecek değirmene su taşımak sorunu…
Amerika’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın, İtalya ve Yunanistan’ın “emeli” zaten Mondros’tan çıkış yaparak Sevr’le resmiyet kazandırdıkları bir Kürdistan, bir Ermenistan, bir Pontus Rum devleti kurmaktı. Sorun buraya doğru gidildiğini / sorun Sevr’le Büyük Orta Doğu Projesi’nin aynı olduğunu, aynı kanı taşıdığını görememek ya da görmek istememek…
Yıllar yılı Amerika’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın beslediği, büyüttüğü, eğittiği bir PKK ve bu ülkelerle yürütülen “stratejik dostlukların sahteliği bir türlü gözlerimizi açmadı, hala da açmıyor. Benim ülkemde yöneticiler, Amerika’yı düşman görenlerin dostluğuna inanmıyor ve onları hiç sevmiyorlar. Oysa bir atasözümüz var: Körle yatan şaşı(yurdu parçalanmış, elinden alınmış) kalkar.
Sorun “yurtta ve dünyada barışı dillendirmemek ve savaş çığırtkanlığı yapmak” / sorun evrensel barışa katkı sunmamak / sorun, sonunda her gün bombaların patladığı ve insanların parçalandığı “Eski Lübnan’a dönmek” / sorun, sonunda yalnız kalmak / sorun körün sorunu olan görmemekti…
Barış ve esenliğin bir anlamı kaldı mı? Yine de umudumuzu yitirmeyelim.
NOT: Yaklaşık on (10) yıl önce yayımladığım bu yazıyı değerli insan Sezgin Öztürk Facebook’ta yeniden paylaştı. Ben de, noktasına virgülüne dokunmadan köşemde yayımlıyor ve Sezgin Öztürk’e ithaf ediyorum.