Arthur Schopenhauer’in söylediği “Şerefini kaybedenlerin, kaybedecekleri başka bir şeyi yoktur” sözü siyasi iklim içinde büyük bir kuraklığa sebebiyet veren belli adreslere iyi şerbet olur.
Biz şunu da bilip savunanlardanız. Cervantes'in “Şerefli bir kişi düştüğü zaman, ona ilk darbeyi ayak takımı indiriyor” ihtiyadını akılda tutarak, koltuğunda dura dura şerefsizleşenleri ise zimen defterinden bile silemiyoruz malesef.
Bazıları yararlı görülebilir. Sükunet telkin etmekle övülebilir. Sokaktan uzak durmakla baş tacı edilebilir. Oysaki Eflatun'un dediği gibi “Şeref ve fayda, daima beraber gelmez” sözü de bu övgülere bir mana yükleyenlere küpe olsun.
“Önce şeref, sonra hayat” diyen Friedrich Schiller'in bu güzide sözünü önce koltuk sonra şeref diye değiştirmeye kim cüret edebilir. Aklınıza bazı isimler geldiyse sorumlu ben değilim.. Onu sizi bir adrese sürükleyen beyninize soracaksınız.
Çünkü ben Indra Gandhi'nin “Onur verilebilen bir şey değildir, birdenbire ortaya çıkmaz, yavaş yavaş, çok karışık bir biçimde büyüyen bir duygudur” sözüne gerçekten itimat ederim.
Ha bir de milliyet deyip deyip milletin umutlarını Firavun mezarmlarına gömme işi var ki buna James Monroe'nin “Milli şeref, milli servetin en yüksek değeridir” sözüyle karşılık vermek isterim.
Şerefsizlikten daha sert yatak, daha keskin soğuk, daha acı sefalet olur mu? diyen Joseph von Eichendorff'u yine birilerine havale ediyorum.
Hele hele Napoleon Bonaparte'nin “Şeref, sarp kayalıklı kumsalsız bir adaya benzer, dışına çıktıktan sonra bir daha içeri girilmez” sözünü de birilerinin mühürlenmiş kalbine yazmak lazım.
Tam adresli bir söz daha var. Plutarchus'un “Hayatınıza rehber olarak halkın efkarını değil, kendi ruhunuzu dinleyerek şeref sahibi olabilirsiniz” sözü kimin yakasına rozet olsa yakışır?
Samuel Smiles'in “Şerefli bir insan demek, saygıya değer bir insan, daha açıkçası yolda raslandıkça dönüp de bakılmaya değer bir insan demektir” bu sözünü yakaya değil birilerinin vicdanına asmak gerekir.
Birkaç şerefli cümle daha sıralayalım şerefi bağlamından uzak haykıranlara.. Thomas Fuller'in “Şerefe hak kazanmak, ona sahip olmaktan daha değerlidir” sözüyle Voltaire'nin “Şeref, erdemin parmağına taktığı bir pırlanta yüzüktür” efsunlu ifadesi kimin başına kütük gibi düşer acaba?
Hele hele büyük usta William Shakespeare “Bedeni zengin kılan, kafasının içidir insanın. En kara bulutlar arasından bile güneş nasıl ışırsa, en sade giysilerden bile dışarı vurur insanın onuru” sözü aslında meramımın özeti gibi..