Büyük Ortadoğu Projesine çağımızın haçlı seferi dersek pek yanılmış olmayız sanırım. Geçmişte Haçlı seferleri safların ve sembollerin belli olduğu, mücadeleyi yapanların net olarak görüldüğü savaşlardı. O zamanlar Hristiyan medeniyetini temsilen bütün Avrupa ve İslam medeniyetini temsilen Türkler bütün kuvvetleriyle karşı karşıya gelir kıyasıya savaşır ve kazanan hakimiyetini ilan ederek yoluna devam ederdi. Saflar, silahlar, amaçlar oldukça belirgin ve bilindik şekildeydi. Son yüzyıla kadar medeniyetler arasındaki çatışmalar bilindik klasik şekillerde devam etti.  Son yüzyılda safları belirleyen dinamikler değişti ve çatışan medeniyetlerin yerini çatışan kültürler ve ideolojiler aldı. Bir süre aynı medeniyet içinde birinci ve ikinci dünya savaşında olduğu gibi ulusal çıkarlar ve kültürler çatıştı. Daha sonra medeniyet ve kültür farkı gözetmeksizin “izm”ler çarpışmaya başladı. Komünizm ve  kapitalizm örtülü veya açık kıyasıya savaşan “izm”lerin başlıcaları oldu. Çatışan “izm”lerden biri olan “Komünizm”in yıkılmasıyla medeniyetler tekrar ön plana çıkarak toplumların saflaşmasında belirleyici faktör oldu. Medeniyetlerin çatıştığı yeni dünya düzeninde hakimiyet alanlarının yeniden tanımlanması için daha etkili silahlarla ve daha acımasız çatışmalar başladı. Yeni yüzyıldaki çatışmaların tarihteki çatışmalardan en önemli farkı çok ince yapılmış strateji ve planların sonucunda uygulanıyor olmasıdır. Eskiden çatışmalar savaş alanlarında başlar ve savaş alanlarında orduların kaba güçleri hakimiyetinde biterdi. Artık çatışmalar iki ordunun karşı karşıya gelip kıyasıya savaşması şeklinde yapılmıyor. Çağımızda savaşlarda uygulanan yöntem çok değişti. Yöntemin değişmesindeki en önemli etken Batı Emperyalizminin düşünce kuruluşlarını özellikle 1980’li yıllardan itibaren çok önemsemesi ve yapacakları uygulamaların stratejilerini bu kuruluşlara yaptırması olmuştur. Bu kuruluşların ilk nüveleri 1947 yılından başlayarak Harvard ve Columbıa üniversitelerinde ve Ford Vakfı, Carnegıe Vakfı ve Rockefeller Vakfı gibi oluşumlar ile kuruldu. Fakat emperyalizmin beyin takımı olan bu kuruluşların en üst seviyeye ulaşmak için atağa geçmesi 1983 sonlarında ABD Kongresi’nin onayıyla ana kuruluş fonksiyonunda olan NED(Natıonal Endowment Democracy), yani Ulusal Demokrasi Fonu’nun kurulmasıyla olmuştur. Başta Amerika olmak üzere emperyalist batı BOP Projesinde olduğu gibi planlarını öncelikle NED ve organları tarafından fonlanan çeşitli düşünce kuruluşlarına yaptırıyor ve sonrasında çıkan stratejiyi eksiksiz ve tavizsiz uyguluyor. Hangi yumuşak gücün ve hangi sert gücün nerede kullanılacağını, yıkıcı propagandanın hedefteki ülkenin hangi kurumlarına karşı olacağını kurguluyor ve uygun zamanda hareketi başlatıyor. Hedefteki kurumlara karşı kullanılan sert güce örnek olarak 15 Temmuz hain darbe girişimini ve yumuşak güç kullanımına örnek olarak Türk İslamına yapılan sinsi saldırıyı gösterebiliriz. 

Günümüzde BOP için Batı’nın düşünce kuruluşlarının planladığı adı konulmamış bir haçlı seferidir diyebiliriz.  BOP hedefindeki her ülkeye farklı bir strateji uygulayarak müdahale ediyor. Öncelikle hedef ülkeyi müdahale edilmeye hazır hale getiriyor. Daha sonra içerdeki işbirlikçilerinde yardımıyla ülkeyi silindir gibi ezip geçiyor. Bu uygulamaları Libya, Suriye, Irak dahil pek çok ülkede açık bir şekilde gördük. 

Ortadoğu coğrafyasında BOP kapsamında tarumar edilen ülkelerin tamamı çoğunluğu Müslümanların yaşadığı İslam ülkeleri. Medeniyetler çatışması tezinin yazarı ve en önemli teorisyenlerinden biri olan Samuel Huntington’un belirttiği gibi yeni dünya düzenini inşa etmek için Batı medeniyeti İslam medeniyeti üzerinden silindir gibi geçip sınırları yeniden çizip etki alanlarını yeniden belirlemek zorunda. Batı bu anlamda iki ülke hariç hedefindeki bütün ülkelerde istediğine yakın sonuçlar aldı diyebiliriz. Son iki ülke sırasıyla İran ve Türkiye. İran BOP açısından bazı zorluklar içermesine ve batı için diğer ülkelerden daha zor bir hedef olmasına rağmen kurulan paradigmada yerini almış ve akıbeti ile yüzleşmeyi bekliyor. Fakat burada BOP için hala paradigmada istenilen yere çekilememiş ve bütün planların çökmesine sebep olabilecek bir ülke var, Türkiye. Konunun uzmanları İran’ın eninde sonunda plana dahil edileceğini, bunun bir zaman ve strateji meselesi olduğunu söylüyorlar. Fakat Türkiye için aynı şeyler söylenemiyor. Çünkü tüm uğraşılara ve planlara rağmen Türkiye’de ilerleyen zamanlarda planlanan müdahaleye uygun zemin yaratılmakta güçlük çekiliyor.  

BOP planlayıcı ve teorisyenleri olan oryantalistlerin hayati derecede önem verdikleri durum sosyal ve siyasal açıdan Türkiye’nin sıradan bir Ortadoğu ülkesi seviyesine indirgenmesi ve dışardan müdahaleye uygun hale getirilmesidir. Bunun için öncelikle Türkiye’nin batı ile benzer çağdaş yapılarının yıkılması ve Ortadoğu ülkelerindeki gibi otantik ve otoriter, çağdışı görünüme kavuşması gerekmektedir. Bu şekilde ötekileştirilebilecek bir Türkiye’ye pek çok olumsuzluk yüklenilebilecek ve hatta Irakta kurgulandığı gibi olmayan suçlar üretilerek dünya kamuoyu nezdinde suçlu pozisyona düşürülerek müdahale ve kaos zeminine çekilebilecektir. Ötekileştirilip batıdan tamamen uzaklaştırılacak bir Türkiye için yapılması gereken en önemli ve başlıca uygulama Türkiye’nin zihniyet olarak oryantalistlerin deyimiyle Kuzey İslam’ı olan Türk İslam anlayışından vazgeçip aklın sınırlandığı, insani değerlerin göz ardı edildiği ve oluşumunda maalesef Batılı emperyalistlerin yönlendirmesi   bulunan Arapların yaşadığı güney İslamına dahil olması amaçlanıyor. Bu şekilde kendi yönlendirmeleri ile şekillendirilmiş  bir İslam yorumunun hakim olduğu bir iklimde lider ülke rolünü üstlenecek bir  Türkiye isteniyor. Kaos üreten bir Ortadoğu’nun lider ülkesi olarak gösterilen ötekileştirilmiş bir Türkiye elbette Batı’nın BOP planı kapsamında müdahale etme meşruluğu yaratılmış bir ülke haline getirilmeye çalışılacaktır.

Konuya bu şekilde giriş yaptıktan sonra bir sonraki yazımda bir haçlı zihniyeti ile Türk İslam anlayışını tahrip etmek için yapılan postmodern saldırıları ve Türkiye’yi BOP müdahalesine hazır hale getirmek için  tahrif edilmiş modifiye İslam iklimine dahil edilme faaliyetlerini anlatmaya çalışacağım.