Bu haftaki yazım BOP kapsamında kurgulanıp uygulanmaya çalışılan din iklimimizdeki dönüşüm planlarını anlatmak üzerine olacaktı. Fakat Çanakkale Deniz zaferimizin 109. yıl dönümüne denk geldiği için müsaadenizle bu haftaki yazımı bu kutlu zaferimize ayırmaya karar verdim.  

Çanakkale deniz ve kara savaşları çok önemli sonuçlar doğurmuş büyük bir mücadele ve Türk milleti için büyük bir zaferdir. Her bir yönü kitaplar dolduracak bu savaşı kısaca irdeleyelim.

Dünya siyasi tarihini sonuçları itibarıyla Çanakkale savaşı kadar etkileyen bir savaşın daha olduğunu sanmıyorum. Çanakkale’de Türk Ordusu’nun itilaf kuvvetlerini yenmesi sonucunda zor durumdaki Çarlık Rusyası deniz yoluyla gerekli desteği alamadığı için Bolşevikler devrim yapmış ve neredeyse dünyanın yarısında uzun yıllar hüküm sürecek Komünist bloğu doğmuştur. Türk ordusu kendisine saldıran emperyalistlerin ordusunu yenerek saldırgan kapitalistlerin başına en büyük düşmanları olacak olan Komünizm’i bela etmiştir diyebiliriz.

Çanakkale savaşının önemli özelliklerinden birisi de zafer kazanan ordunun Osmanlının son zamanlarında benimsenen şekliyle bütün imparatorluk tebasının oluşturduğu çok etnisiteli bir ordu değil tamamına yakınını Türklerin oluşturduğu bir Türk ordusu olmasıdır. Çeşitli etnisiteler kazandığımız büyük zaferden nemalanmak adına savaşta kendilerinin de olduklarını iddia etseler de teferruat ölçüsünde varlıkları haricinde önemli bir katılımlarının olmadığı tarihsel bir gerçektir. Bu tarihsel gerçek istatistik ve belgelerle sabittir. Osmanlılık zihniyetini devam ettirmek için tamamen Arap unsurlar tarafından oluşturulmuş 72. Ve 77. Alayların savaştaki korkaklığı ve savaştan kaçmaları nedeniyle 57. Alayımızın zor durumda kalıp çoğunun şehit olması tarih vesikalarına geçmiş olaylardır. Türk komutanların “savaş meydanında olmamaları olmalarından daha iyidir” diyerek bu Arap alaylarını savaş hattından geriye çekmeleri de ayrıca ilginç ve üzerinde düşünülmesi gereken uygulamalardır. 

Türk Milleti’nin emperyalist batıyı yenebileceğini kanıtladığı savaş Çanakkale savaşıdır. Bu zaferle emperyalist batı’nın yenilebileceği hem Türk Milletine hem de sömürülen bütün mazlum dünya milletlerine gösterilmiştir. Hintli lider Gandi “Mustafa Kemal Çanakkale’de İngilizleri yenene kadar Tanrı’yı da İngiliz sanıyordum” demiştir. Bu sözü Gandi’ye söyleten ve kendilerinin İngilizlere karşı özgüven duymalarına neden olan elbette Türk Ordusu ve büyük lider Mustafa Kemaldir. Çanakkale Savaşı sonrası Yeni Zellanda, Avustralya, Kanada ve Hindistan gibi bir çok ülkede milli bilinç uyanmış ve bağımsız devlet olma yolunda ilk adımlar atılmıştır. İngiliz İmparatorluğu’nun yıkılmaya başladığı süreci Çanakkale zaferimizle ve elbette Mustafa Kemal’in vurduğu sert yumruğu ile başlatsak yanlış olmaz sanırım.

Çanakkale Savaşı’nın belki de en büyük kazanımı Mustafa Kemal Atatürk gibi bir dehanın dünya sahnesine çıkması olmuştur. Aldığı insiyatif ile uyguladığı cesur stratejiler ve savaşçı kişiliği ile kazandığı muharebeler savaşın seyrini değiştirmiş ve Anadolu’da efsane Türk komutanı olarak anılmaya başlamıştır. Dünyada Mustafa Kemal adına ilk anıtın hemen Çanakkale savaşı sonrasında, henüz ortada milli mücadele ve Türkiye Cumhuriyeti yokken ve henüz milletinden “Atatürk” soyadını almamışken Urfa’da Urfalılar tarafından yapıldığını hatırlatmak isterim.  

Çanakkale savaşı bizim millet olarak birlikte büyük işler yapabilme kabiliyetimizi kanıtlayan büyük bir zaferdir. Türk milletinin sömürgeci batıya karşı direncinin doğduğu savaş Çanakkale savaşıdır. Emperyalist batı bu durumu çok iyi bilmekte ve günümüzde bile hala bu konuda karşı stratejiler üretmektedir. Savaşta müttefikimiz olan Almanya iki dünya savaşında yenildikten hemen sonra sömürgeci asıl kimliğine dönmesinin ardından kendi kontrolünde olan bir düşünce kuruluşu raporunda şöyle diyordu: “Türkler ne kadar ekonomik ve sosyal yönlerden sıkıntıya düşerse düşsünler bilinç altlarındaki “Büyük Millet” oldukları düşüncesi mevcut olduğu sürece yıkılmaları veya sömürülmeleri mümkün değildir. Ne zaman zor duruma düşseler bilinç altındaki büyük millet oldukları düşüncesi ortaya çıkıyor ve onlara gerekli kuvveti veriyor. Türkleri tahakküm altına alıp sömürebilmek için  büyük millet oldukları bilincinin yıkılması lazımdır. Bu bilinci yıkmak için de bu düşünceyi besleyen psikolojik direnç noktalarına saldırıp tahrip etmek gerekiyor. Bu psikolojik direnç noktalarının başında Çanakkale zaferi, Sakarya meydan muharebesi ve Mustafa Kemal Atatürk gelmektedir. Her fırsatta bu direnç noktalarına saldırıp tahrip edersek Türkleri alelade bir topluluk olduklarına inandırıp onları sömürge haline getirebiliriz”. Sömürgeci batı dünyasını temsilen Alman emperyalizminin ve derin aklının tespitleri bu şekilde.  Bu tespitlerin çok doğru olduğunu görüyoruz. Mustafa Kemal Atatürk Türk Milletinin hafızasına yerleşmiş büyük millet olduğu bilincini ve bu bilincin etkisini çok iyi bildiği için “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur” demiştir. Bu söz boş yere söylenmiş lüzumsuz bir söz değildir. Bu söz Türk Milleti’nin bilge liderinin zor durumlarda hafızamızdaki büyük millet olduğumuz bilincinin hatırlanması uyarısında bulunduğu müthiş bir tespittir.

Bilinmelidir ki içimizde olup Çanakkale zaferimizi, Kurtuluş Savaşımızı ve Sakarya meydan muharebemizi kim değersizleştirmeye çalışıyorsa ve Mustafa Kemal Atatürk’e kim saldırıyorsa bu insanlar Türk Milletine savaş açan emperyalist batılı güçlerin ordusunda gönüllü askerlik yapan self oryantalistlerdir. Bu gün mevcut ortama objektif ve sorgular şekilde bakarsak bunların kimler olduğunu çok net bir şekilde görürüz.