Bilindiği gibi Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan Amerika ziyaretini tamamladı ve ülkeye döndü. Medya grupları her zaman olduğu gibi objektif olmak yerine konumlandıkları yere uygun olarak subjektif yorumlar yaparak bizleri şaşırtmadı. Özellikle iktidara yakın medyanın olaya bakışı ve değerlendirme çabası subjektifliğin çok tipik örnekleriyle dolu diyebiliriz. Bu medya grubunun yorumlarına bakarsak Türkiye bu ziyaretle çok büyük kazanımlar elde etti ve dünyaya patronun kim olduğunu gösterircesine ayar verdi. Hatta Trump’un Cumhurbaşkanımızın sandalyesini düzeltmesi, söyledikleri ve hatta bakış ve vücut dili neredeyse bir zafer havasında nakledildi. Fakat durumu akıl ve mantık süzgecinden geçirdiğimizde gerçeğin pek öyle olmadığını görüyoruz.

Trump ile randevu tarihinden önce Amerika’dan ithal ettiğimiz ürünlere uyguladığımız vergileri indirdik. Bu vergi indiriminin zamanlamasının çok manidar olduğunu belirtmek gerekir. Amerikan otomobilleri, kozmetik, kişisel bakım, yaprak tütün ve bazı içeceklere uygulanan ek vergiler kaldırıldı. Bu durum zaten zor durumda olan sanayi kuruluşlarımıza darbe demektir. Fakat ilginç olan nokta bu kararı yandaş basının olumlu sunma çabası. İç piyasada fiyatların düşeceği, rekabetin artacağı ve tüketicinin rahatlayacağı savunuluyor. Herhalde bu konuda ABD Ticaret bakanını konuştursak elini oğuştura oğuştura bizim için ne kadar avantajlı bir durum olduğunu vurgular ve aynı şeyleri söylerdi. Başka anlaşmalarında yapıldığını öğreniyoruz. Rusya’dan doğalgaz ve petrol almayı bırakıp Amerika’dan alınacakmış, hem de çok daha pahalıya gelecek şekilde… Bu durum gerçekleşirse akaryakıt ve doğalgazı daha pahalıya kullanacağımız gerçeği çok bariz bir durum olarak karşımızda duruyor. Bu haberi okuduğumda ‘’pencereleri kapıları açın, doğalgaz bedava bedava’’ diye höyküren şovmeni anmadan geçemedim doğrusu. Heybeli ada’da bulunan Ruhban okulunun açılması ve Fener Rum Patriğinin ekümenik sıfatını alması yönünde de sözler verildiği belirtiliyor. Bu konu Cumhuriyetin kuruluşundan beri mücadele ettiğimiz ve başımıza bela edilmiş bir konudur. Konunun hassasiyetini anlatmaktan dilimizde tüy bitti. Tekrar konuyu irdeleyip anlatmayacağım. Fakat kesin olan bir şey varsa bu konu hakkında çözüm diye bize dayatılan uygulamaları hayata geçiren kim olursa olsun sonuçlarından sorumlu tutulacağıdır. Ayrıca yılan hikayesine dönen F-35, F-16 konuları, Amerikan Başkanı Trump’ın Cumhurbaşkanımızı kastederek ‘’O hileli seçimleri çok iyi bilir’’ şeklindeki ilginç ve nezaketsiz sözleri, ancak egemenliği altındaki bir ülkeye söylenebilecek ‘’Onlara ihtiyaçları olan meşruiyeti verelim’’ şeklindeki hadsiz ifadeler, Türkiye Cumhuriyetinin bakanlarını ve yüksek bürokratlarını kastederek söylediği ‘’Bakın şunlara, ne kadar kolay idare edilebilir insanlar. Bunları koyamayacağınız film seti yok’’ şeklindeki rencide edici sözleri ve Amerikan büyük elçisi’nin haddini aşan beyanlarına ayrıca değinmeyeceğim. Fakat bir konu var ki değinmeden geçemeyeceğim.

Yapılan önemli bir ticari anlaşmanın da 150’si kesin 75’i opsiyonlu çok sayıda Boeing yolcu uçağının satın alınması olduğunu öğreniyoruz. Bize maliyeti yaklaşık 23 milyar dolar. Biz biliyoruz ki Uluslar arası Af Örgütü’nün, İsrail’in hukuksuz işgaline, soykırımına katkı sağladığını tespit ettiği 15 şirket arasında Boeing şirketi de var. Uluslararası Af Örgütü, işgal altındaki Gazze’de gerçekleştirilen hukuka aykırı hava saldırılarında Boeing bombaları ve güdüm kitleri kullanıldığını belgeledi ve bu şirketi kara listeye aldı. İsrail ordusu, özellikle Gazze genelinde aralarında çok sayıda çocuğun da bulunduğu onlarca Filistinli sivili öldüren bir dizi ölümcül hava saldırısında Taarruz Mühimmatı (JDAM) ve GBU-39 Küçük Çaplı Bombalar da dahil Boeing yapımı silahlar kullandı. Bu konuda Boeıng firmasından bir savunma istendiği halde bırakın savunma vermeyi firma muhatap olup en küçük bir cevap bile vermedi. Boeıng firması siyonizmin destekçisi ve Gazze’deki soykırımın ortağı olarak tescil edilmiş durumda. Ayrıca ABD Sivil Havacılık Dairesi (FAA) tarafından bizim satın alacağımız Boeıng 737 Max uçaklarının kazaları nedeniyle uçuşa elverişli olmadığına karar verilmiş. Halen devam eden süreçte üretime kısmen izin verilmiş. Çok ilginç ve şüpheli bir konu da Boeıng kazalarıyla ilgili iki boeıng çalışanının itirafçı olarak mahkemede uçakların hatalarını ortaya çıkaracak ifadeler vermek için başvurdukları fakat iki itirafçının da peş peşe şüpheli ölümünün gerçekleşmiş olması. İki itirafçının öldürüldüğü konusunda kuvvetli şüphe olduğu söylenmekte. Bu kadar şaibeli bir şirketle böylesine büyük bir anlaşmanın yapılmasının mantığı ve zamanlaması objektif gazetecilik adına irdelenmesi gereken bir durumdur. Bu arada Boeıng firmasının ve Trump’un bizden çok memnun olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Bizim verdiğimiz siparişin ardından Boeıng firmasının büyük bir finans desteği kazanacağı ve Amerikalı 123 bin kişiye istihdam yaratacağı belirtiliyor.

Amerika gezisini öve öve bitiremeyen, Trump’un sandalyeyi çekmesinden itmesinden müthiş sonuçlar çıkaran yazar çizer takımının gazeteciliğin gereği olarak bu iddiaları araştırıp halkı bilgilendirmesi gerekir. Fakat özellikle merak ettiğim bir konu var. İsrail mezalimini protesto etmek için elinde protesto edilecek ürünler ve firmalar listesi ile dolaşan insanlar Boeıng uçak alımına nasıl tepki verecekler? Starbucks'ta bir kupa kahve içenlere saldıranlar acaba dünya af örgütünün gazze soykırımında suç ortağı görüp yasaklı firma listesine aldığı Boeıng şirketinden uçak alınmasını nasıl karşılayacaklar. Alınan her coca cola’nın israil’e bir kurşun finansmanı olduğunu söyleyenler Boeıng firmasına bizim vergilerimizden verilecek milyarlarca dolarlık desteğin Gazze’deki çocukların üzerine kıyamet bombaları olarak yağması düşüncesini hazmedebilecekler mi? Bekleyip hep birlikte göreceğiz.