Ayder’e 5 kilometre kala yol güvenlik tarafından kesilmiştir.

Verilen emir gereği, istedikleri araçlara yazı-tura ile “geç” istediklerine “dur” derler.

Buradan yukarıya, oranın kendi minibüsleriyle yeniden ücret karşılığı gidersiniz.

Ama ortalarda dolmuş falan henüz yoktur. 

Eğer siz o yazı-turada “dur”a denk gelirseniz;

Kucağında bebesi olanlar ile yola yürümeye devam edersiniz.

Yol kenarlarına, aralıksız park etmiş araçlar dizilidir.

Yol boyu insan kalabalığı, İstanbul’un en kalabalık caddeleri gibi.

-Bana ne kardeşim, bebesi olan, küçük çocuğu olan, ihtiyarı olan, engelli olan gelmesin!- der gibi.

İki kilometre kadar yürürsünüz o karın, yağmurun ve soğuğun altında bir minibüs kuyruğuna denk gelirsiniz.

Gelirsiniz ama minibüslere binmek için yer bulabilirseniz ne âlâ…

Hamsi istifi gibi biner, 20 TL öder yukarıya, Ayder’e çıkarsınız.

Sizi oraya bırakan minibüs döner ve yine aşağıya iner.

-E iyi de kardeşim, buranın gidiş-geliş iki yolu var ya, minibüsler gibi, gelen tur otobüsleri veya minibüsler de onlar gibi gelip, yolcusunu bırakıp aşağıya dönse ya!

Olmaz efendim, o günkü sadakanızı vermeniz lazım, burayı yönetenler dolmuşçulardır.  

Tamam, binebildiyseniz 20 TL daha verip Ayder’e geldiniz.

Bir yerde küçük bir çay bardağıyla bir bardak çay içersiniz 15 TL’dir, yan tarafta ise 50 ye kadar yolu vardır. Ya kardeşim; suyun bedava, odunun bedava, kiran yok…

Karnınız acıktı ise Trabzon’da 90-100 TL ye yediğiniz bir tabak kavurmalı pilav orada 500 TL’dir. Evet, yanlış duymadınız, 500 TL. Yarım milyon lira. 20 TL’lik sütlaç ise 100 TL’dir.

Ya tek başına rahat bir yemek yiyen genç hanımefendinin ödediği 800 TL karşısında yüzünün rengini görseniz!

Ha şunu da unutmayalım, tutturabildiğine kartla çekim yaparlar, yoksa nakit ödemek zorundasınız!

Müzikli kol horunu ve birkaç münferit kardan adam yapanlar, naylon ile kayanları izlersiniz, hepsi bu kadar. Sonra üstten aşağıya dönersiniz yine; ya yürüme ya da minibüsler ile.

Denetim mi?

Sadece güvenliğinin devletin kontrolünde olduğunu görürsünüz. Bunda endişe yok.

Dört yıldız komutan kızıp “çağırın şu yukarıdan minibüsleri aşağıya gelsinler, yürütmeyin şu vatandaşı” demese, minibüslerin 2 kilometre aşağıya, otobüslerin durdurulduğu yere gelecekleri de yoktur.  

Yoksa o iki km yolu da yürürsünüz!

İşte size Ayder. 

O gün oraya gelenlerin, istisnasız herkesin ağzından çıkan; “lanet”, “keşke gelmeseydim” veya “bir daha gelmem” sesleriyle yüklü cümlelerdir.

Kendi ülkemi bu halde yazmaktan hicap duyuyorum. Ama ben ülkemi değil, bu insanların ihanetini ifşa ediyorum sadece.

Yetkililer mi? Onlar da sanırım Pazar uykusundadırlar.