Sn. Cumhurbaşkanı, son konuşmasında özeleştiri yaparak; mesajı aldıklarını ve  özeyleme geçeceklerini ifade ettiler. Bu, güzel bir umut oldu. Çünkü gelinen süreçte, Türk milletinin elli yıllık umutları yara almıştır.   

Sn. Başkanın; sahaya inilerek, vatandaşla birebir görüşülüp, bu doğrultuda gereğinin yapılacağı konusundaki açıklamaları, yara alan umutlara küçük bir pansuman olmuştur.   

Tam da bu noktada, o vatandaşlardan biri olup, vatandaşın sesini, objektif bir bakışla iletmek isteyen biri olarak; sadece bu eleştirilerimin dikkate alınması ve gereğinin yapılması halinde yeterli olacağı kanısındayım. Tabii ki bu eleştiriler Sn. Başkan’a ulaşırsa(!).  

Çünkü vatandaş, şunu düşünüyor ve konuşuyor ki; etrafında “dost” bilerek çalıştığı arkadaşları O’na, vatandaşın derdini ulaştırmıyor. Yani sahadaki gerçekler Sn. Başkan’dan saklanıyor.   

Öncelikle, bugüne kadar etrafında bulunan yakın çalışma arkadaşları, O’na ne derece doğru bilgi verdiklerini, farklı kanallardan, onların bilgisi olmadan takip etmelidir. Yani “dost” bildiklerinin dostluğunu gözden geçirmelidir. Bilindiği üzere, devlet yönetimi duygusallık kaldırmaz, menfaat üzere kuruludur. O nedenle de bu kişiler, eğer şahsi menfaatlerini devletin âlii menfaatlerinden önde tutuyorsa -ki vatandaşın düşüncesi bu yönde olduğundan tepkili olup sonuç sandığa yansımıştır.    

İkinci husus ise; teşkilatlara menfaatleri gereği sızmış, yakasına parti rozeti takarak partili görünüp, yetkili organlarda görev almış kişilerin gerçek AK Partilileri partiden küstürme taktikleridir. Ama muhalif seçmene karşı böyle davranmayıp; onlara tüm kapıları açıp, her türlü; usullü-usulsüz kolaylık sağlanmaktadır. Dolayısıyla da muhalif seçmen, AK Parti içindeki bu kendi adamları aleyhinde hiçbir eleştiri yapmayıp; yanlışlarını gözardı ederken gerçek partililer aleyhinde ise her türlü karalamayı, yalan yanlış ileri sürmektedir. Bu da birikmiştir.     

Üçüncü husus ise adalet konusunda iktidarın sınıfta kalmış olduğunun görüntüsü ortaya çıkmıştır.  Evet, kalkınma ve savunma sanayiinde çok büyük yatırımlar yapılmış önemli bir yol alınmıştır ve terör de bitirilme noktasına gelmiştir ama mesele, emekli maaşlarından öte gelir dağılımındaki adaletsizliktir. Yıllardır beklenen bu umut yara almıştır. Birine dokuz, dokuza bir pul, misali olmuştur…! Bu gelir dağılımı hala kadük halde olması bir yana daha da derinleşmiş, kamu çalışanları arasında ayrım yapılarak; hizmetli bir temizlik elemanı bile, üniversite mezunu amiri olan memur kadar maaş alır olmuş, emeklilere büyük haksızlık yapılmış, Müslüman olan bu toplumda bilhassa din görevlilerine karşı 3600 konusu öneli bir tepkiye sebep olmuş, dolaysıyla vatandaş din görevlilerine karşı husumetine de sebep olmuş, düşük prim ödeyenler ile yüksek prim ödeyenler eşit tutulmuş, kapağı meclise atan Millet Vekillerinin çifter çifter maaşları, “bal tutan parmağını yalar” anlayışıyla, siyasi nüfuzunu kullanarak vekillik geliri yanında; harcırahlar, danışmanlıklar, üyelikler, hissedarlıklar derken saymakla bitmeyen gelirleri vatandaşın tepkisine sebep olmuştur ve sonuç olarak bu da sandığa önemli bir unsur olarak yansımıştır.  

Dördüncü husus; seçim arifesinde, partiye gönül verenler ev ev, gece-gündüz kapı kapı dolaşıp oy toplayanlar, göreve gelindiğinde saf dışı bırakılıp, muhalefetin; partiye oy vermeyen, hatta aleyhinde çalışan, küfredenlerin çeşitli şekilde nemalandırılmaya çalışıldığı dile getirilmektedir. Hak ve hukuka riayet edenler; araya torpil sokmayan, dürüst davrananlar itilmiş, önlerine geçilmeye çalışıldığı ayyuka çıkmıştır.  

Beşinci husus ise yargıdır. Yargıya, vatandaşın güveni kırılmıştır. Nitekim yargıdaki bu sorunlar sebebiyle Sn. Başkan bile kürsüden serzenişte bulunarak sağlıklı bir yargı paketi çıkartılamamıştır. Aynı bayrak altında ve aynı yasalar çerçevesinde yargılama yapılırken aynı konuda her yargıç kendine göre bir karar vermektedir. Yargıdaki kanaat yetkisi yasaların üstündedir. Hâkim, kanaat yetkisini istediği gibi kullanabilmekte ve dolayısıyla da yargı yara almaktadır. Böylelikle de vatandaşın yargıya güveni sarsılmaktadır.  

Altıncı husus ise eğitim sisteminden, vatandaş da eğitimciler de şikayetçidir.  

Yedinci husus; ihale yasasıdır. Buradaki sorunların sonucunda devlet çok büyük zarara uğratılmaktadır.  

Sekizinci husus; kamu harcamaları ve buna karşılık da her fırsatta, devlete asıl vergi vermesi gereken şirketlerin vergi borçlarının silinmesidir.     

Dokuzuncu husus; hal yasası lafta kalmış ve bu da tencereye oradan da sandığa yansımıştır.  

Onuncu husus; siyasilerin, kamu yönetimi üzerinde gerek sendikalar ve gerekse direk olarak etkisinden; idareciler, personeli yönetemez olmuş, temizlik personeli bile amirine posta koyabilecek kadar ileri gittiği görülmektedir.  

On birinci olarak da; yerel yönetimlerde, seçmene rağmen aday gösterilmesidir. Doğru tespitler yapılarak gerçek AK Partili ve doğru kişiler aday gösterilmemiştir. Bu da patlama noktası olarak sonuç vermiştir.    

Son olarak ise kamudaki denetimin çok yetersiz olduğu ve hiçbir önlem alınamadığıdır. Denetçilerin denetçiye muhtaç olduğudur. Bu denetçiler şirketleri denetlemekten korktuğu bir gerçek ve algısı dahi toplumda yaygın düşünce haline gelmiştir.  

Bu saydıklarım, kimi göz önünde cereyan eden kimi ise toplumun yaygın kanaati haline gelmiş olup yıllardır düzelecek beklentisi iken maalesef umutsuzluk elinde kalmıştır. Bunlar düzelmeden toplum kendine gelemeyecektir. Veya düzeltilmek için bir adım atılmazsa elli yıllık umut bitecek ve bundan sonra da hiç kimseye umut beslenmeyecektir. Bu çok büyük bir tehlikedir bu ülkenin geleceği için. Çünkü vatandaşın AK Partiye teveccühü buydu.  

Tüm bunların çözümü için küçük ve basit bir öneri olarak; denetimin sağlıklı olabilmesi için, bakanlığa bağlı, birbirinden farklı ve habersiz gizli üç istihbarat birimi olmalı ve yaptırımlar ise çok ağır olmalıdır. Dolayısıyla herkes, devlet için birbirinden kendini kollayacaktır.