Tuzla Piyade Okulu'ndan 4 aylık bir eğitimden sonra jandarma asteğmen olarak Van'a tayin oldum...

Van'da da sıkı bir "Kaçakçılığı Men ve Takip" kursu aldık...

Oradan da kura çekerek Çaldıran'da göreve başladım...

Ömrümde en çok karı ve soğuğu burada gördüm…

O gün yılın son günüydü…

“Daha yeni geldi, hiçbir yeri bilmiyor, tanımıyor” demeden beni o akşama nöbetçi amiri yazmışlar…

Nöbetçi amiri kolluğunu takıp tabur yerleşkesini, nöbet yerlerini dolaşmaya çıktım.

Trabzonlu olduğumu bu kadar çabuk nereden öğrenmişlerse, 7-8 tane Trabzonlu er, etrafımı çeviriverdi…

Hepsinin sevimliliklerinden Trabzonlu oldukları anlaşılıyordu zaten, bana hoş geldin dediler…

“Nasılsınız çocuklar, bir sıkıntınız var mı?” diye sordum…

İçlerinden biri;

- Komitanum, burada hiç rütbeli Tirabzonli yok! Bizi ezeyiler, bize boyna nöbet yazayiler, hep da 3-5!

Askerde en zor nöbet 3-5 nöbetidir; uyanmak için çok erken, tekrar uyumak için çok geç…

Oflu olan asker  (İsmi hala hatırımdadır: Kaşif Akyüz), yırtık botlarını gösterdi:

-Komitanum ayaklarum donayi!

Hemen nöbetlerini yazan çavuşu ve nöbetçi astsubayı çağırttım…

-Bu çocuklara haksızlık yapmışsın! Bundan sonra 15 gün hiçbirine nöbet yazmayacaksın, nöbet listesini her gün bana getireceksin!

“Emredersiniz!” dedi, selamı çakıp gitti…

Bizim çocukların gözlerinde sevinç gülleri açtı… 

Astsubaya levazım deposunu açtırdım; gerçekten de bot yok!

“Alay’a bildirdik, bekliyoruz” dedi…

“O halde, botları gelene kadar nöbet yazılmayacak!” talimatı verdim… 

Başta işler iyiydi, tabur merkezindeydim, sonuçta, PKK riski yok, kaçakçıyla da karşılaşma söz konusu değil...

Askerlik deyimiyle; "Kebap"...

"Kebap" uzun sürmedi, sonuçta, " Askerlik yan gelip yatma değildi"

Tabur Komutanı İçkiye, eğlenceye düşkündü…  Her hafta sonu tabur gazinosunda sazlı, sözlü, içkili partiler düzenlerdi… Partiye civardaki bürokratlar, doktorlar, subaylar, Muradiye Kaymakamı da katılırdı… Bağlama çaldığımı öğrenmiş, benim katılmam mecburi…

Yine böyle bir gecede, sağlık ocağı doktorlarının gazına gelip, kaçakçıya yakılan “ Memik Oğlan” türküsünü çalınca, Tabur Komutanı’nın hışmına uğradım…  

Tabur Komutanı öyle bir sinirlendi ki, elinden gelse beni Tahran'a sürecekti, İran sınırına sıfır Yılmaz Karakolu'na sürebildi....

Devamı Perşembeye…

Sağlıcakla kalın…