Hayat çok garip geliyor bazen.
Hüzünleriyle, sevinçleriyle, kavgasıyla/barışıyla gerçekten dünya çok farklı bir yer.
İçerisinde yaşamak isteyen canlı da elinden geldiği kadar mutlu olmak istiyor lakin bir türlü bu mutluluğu istediği seviyeye getiremiyor.
Mutlu olsa da bir şekilde onu erkenden kaybediyor.
Geçtiğimiz günlerde çalışma masasında öylesine oturmuş nasıl bir yazı yazsam gazeteye diye bakınıyordum.
Her hafta sinema yazıyorum malumunuz, içimden bir türlü film yazmak gelmiyordu.
Hala daha gelmiyor!
İnsanların şuan ki meselesi bir film nasıl olmuş değildi.
Zaten kendi senaryolarının en acı sahnelerini çekiyorlardı.
Kimileri göçük altında, kimileri ise yıkılmış evlerinin hemen başında en acısından duygu durumu içerisindeydiler.
Böyle düşünmeye dalıp gitmiş üç hafta boyunca gazeteye yazı gönderememiştim.
Bir türlü elim klavyede kıpırdamıyordu.
Şöyle bir düşündüm…
Bu meseleyi nasıl kaleme alsam diye.
Bu bir film olsa adını ne koyardık, senaryosunu nasıl yazardık, başrol oyuncusu kim oldurdu?
Sonrasında aklıma, “Bir Ülkede Doğmak…” başlığı geldi.
Şimdi düşünün, tüm siyasi düşüncelerinizi, ocu/bucu düşüncelerinizi bir kenara koyun ve sadece şöyle bir insan olduğunuzu düşünün.
1950 yılında Kahramanmaraş ilinde dünyaya geldiğinizi hayal edin.
73 Yıllık bir hayatınıza bakın neler sığdırmışsınız.
Doğumunuz Kore Savaşı ile başlıyor. (Büyükleriniz savaşta, siz çocuk.)
Beş yaşındasınız İstanbul’da 6-7 Eylül olayları meydana geliyor.
On yaşındasınız 27 Mayıs darbesi oluyor.
Yirmi bir yaşındasınız 12 Mart Askeri darbesi oluyor. (Bu darbeye kadar geçen 11 yılda sağ-sol meselleri arasında ülke de çatışmalar var.)
Yirmi dört yaşındasınız 1974’de Kıbrıs Barış Hareketi başlıyor.
Yirmi sekiz yaşındasınız kendi ilinizde Maraş Olayları.
Otuz yaşındasınız 12 Eylül Askeri darbesi oluyor.
1990’lı yıllar geldiğinde 40 yaşındasınız Körfez Savaşları başlıyor, sınır hattınızda insanlık dramı derken ülkede karanlık bir çeteleşme savaşları. (Sivas Olayları, gelişen terör olayları, aydınların öldürülmesi.)
1999-2000’li yıllara giriyorsunuz, tamam rahatladım diyeceksiniz, yaşınız tam “50” olmuş. Ülkede büyük bir deprem, ekonomi kriz, siyasi iktidarsızlıklar ve partiler arasında buhran süreçleri.
2003 yılında Irak’ın ABD tarafından işgali.
2004’e geliyorsunuz, Ergenekon/Balyoz kumpasları.
2010’a geliyorsunuz artık yaşınız 60, emeklisiniz huzur içinde yaşamak istiyorsunuz 15 Temmuzlar, şehir savaşları, ülkede IŞİD ve PKK eylemleri, mülteci sorunları, dış politika hataları, Suriye Savaşı.
2019-2021 arasında bir pandemi geliyor ve öleceğim diye korkuyorsunuz evden çıkamıyorsunuz.
2022’de enflasyonla mücadele.
73 yaşına geliyorsunuz 2023’desiniz yaşadığınız ev depremle başınıza yıkılıyor.
Bir de bu arada 73 yılın içerisinde kendi aile sorunlarınız arasındaki kavgalar ve kayıplar.
Peki; ne kadar yaşaya bildin?