Kainatın, tüm canlı ve cansız varlıkların yaratılışı, bir ilim bir kanun çerçevesinde oluşmuştur. Tüm gezegenler, ay, yıldızlar, güneş ve tüm uzayda bulunan her şey, bir kanuna bir nizama ve bir ölçüye dayandırılarak yaratılmıştır. Eğer bu böyle olmasaydı, biz ne yer çekiminden, ne fizik kanunlarından, ne dünyanın dönüşünden, ne gece ile gündüzün nasıl oluşundan, ne de diğerlerinden bahsedebilirdik ve de bunlardan anlayabilirdik, bunlardan bir anlam çıkarabilirdik. Hiç bir şeyin oluş ve sebeplerinden bahsedemezdik. İşte kâinatta, yani evrende her ne yaratılmışsa bir ilme ve bir ölçüye, bir nizama ve bir kanuna dayandırılarak yaratılmıştır. Her varlığın devamı, hayatını tayin edilen vakte kadar sürdürebilmesi için, birçok şartların bir arada kendisinde olması gerekir. Mesela insanın ve tüm canlıların hayatını sürdürebilmesi için, kendisinde olması gereken tüm organların ve onlarında işlevlerini sürdürebilmesi için gerekli enerji ve yakıtının da olması ve temin edilmesi gerekir. İnsanın yaşamını sürdürebilmesi için, tüm bu gereksinimlerinin ve tüm yaşam ihtiyaçlarının temin edilebileceği yer ve mekân dünyamızdır. Yaşam yerimiz olan dünyamız da yaratılırken, insanların ve tüm canlıların hayatiyetlerini sürdürebilmesi için gerekli olan tüm ihtiyaçları da bu yaşam yerimizde bize sunulmuştur. Bizim bu ihtiyaçlarımız hayatımızı sürdürebilmemiz için nasıl gerekli ise, yaşadığımız dünyamızın da hayatiyetini sürdürebilmesi için birçok sebeplerin olması gerektiğini de biliyoruz. İşte bunlardan bazıları: Dünyamızın yuvarlak oluşu, dünyamızın yüzeyinin üçte ikisinin su ile kaplanması, dünyamızın katmanlardan oluşması, merkezinde sıkışmış yüksek basınçta bir lav tabakasının olması. Tüm yer katmanlarında sıcak ve soğuk suların, insanda bulunan damarlarındaki kanın hareket ettiği gibi onunda bünyesinde hareket etmesi, Yer küremizin içinde bulunan, merkezinde bulunan, sıkışması ve basıncı sayesinde, hem kendi etrafında, hem de güneşin etrafında dönmesini temin eden bu ateş yığınlarının, sıkışması sonucu oluşan gaz ve lavların yanar dağlar dediğimiz yerlerden dışarıya çıkması, adeta lâvları ve birçok maden eriyiklerini dışarı fırlatması dünyamızın içinde oluşan fay hatları dediğimiz boşlukların kırılması, bu kırılmalar sonucunda yer altında oluşan gazların hareket ederek oluşturdukları basınç sonucunda bir yerlerden dışarı çıkma durumu, tüm bunlar sonucunda, bizim deprem dediğimiz, yer kürenin oynaması ve sarsıntılar meydana getirmesi, bunlar dünyanın devamlılığını, işlevini ve emredildiği görevine yerine getirebilmesi için olması gereken kanunlardır, ölçülerdir.

Tüm bunlar ölçü ve bir nizam intizam dahilinde gerçekleşmemesi durumunda, ne bir canlı ve ne de bir hayat olurdu.

Demek ki;

Gök gürültüleri, bulutlar, şimşek çakmaları, yağmurların, karların, doluların az ve ya çok yağması,

Denizlerin taşması, depremlerin oluşması, göremediğimiz dağların yürütülmesi gibi tüm bu olayların olması, hem dünyamız, hem tüm evrenin ve tüm canlıların hayatiyetleri için olması gereken kanunlar, ölçüler ve nizamlardır.

Bu kainatta yaşayan canlı varlıkların içinde en mükemmeli ve en akıllısı insandır. Mutlak güç sahibi yaratıcı onu bu akıl cevheri ile donatmıştır. Hem kendini, kendi hayatiyetini, hem de, tüm dünyadaki canlıların hayatiyetlerini koruma ve kollama görevini de ona vermiştir. Bu iş, bu koruma ve kollama işi nasıl olacak, nasıl işleyecek?

Elbette ki verilen akılla, bu akıl sayesinde alınacak tedbirlerle, evet tedbir alınarak bu koruma ve kollama sağlanacaktır. Bunun başka yolu yoktur. Önce tedbir, sonra takdir. Tedbirini al takdiri Allah’a bırak. Öyle değil mi?

Tedbir almazsan, nasıl yaşayacaksın, nasıl hayatiyetini devam ettireceksin, bu mümkün müdür? Asla mümkün değildir. Öyleyse aklın yolu birdir.

Bu yol da, dünyanın hayatiyetini devam ettirmesi için yaratıcının koyduğu kanun ve kuralların, bizler için, insanlar için, tüm canlılar için oluşturacağı tehlike ve olumsuzluklara karşı, yine yaratıcının insana verdiği en önemli organ olan aklı kullanarak tüm tedbirleri almak değil midir?

Ey insanlar; Gelin, tüm canlılar ve canlar için tedbirlerimizi aksatmadan, ivedilikle alalım.

Bilinmelidir ki, tedbirsiz bir hayat, boşluğa atlayan paraşütsüz bir insan gibidir.

Önce tedbirlerimizi alıp, sonra takdirimize boyun eğilim.