Şu yandaş tavırlı, güce biat etmiş medya anlayışından bıktık. Kimisi patron gücünden, kimisi kabadayı gürültüsünden, kimisi siyasi odaklardan, kimisi etnik kir merkezlerinden, uyuşturucu ve suç baronlarından çekinerek kalem oynatıyor ya da oynatmıyor. Kurgulanmış bir alanın içinde, bu etki odaklarından çekinip adeta yazarlığı yok mesabesine indirenler de var... Bazıları da bunlardan birkaçına kafa kaldırarak sınırlı bir özgürlük alanı içinde yazmaktadır. İşaret alarak büyük yazarlık pozlarına girip meseleri kendine üflenmiş sözümona hakikatler üzerinden ele almak grçek yazarlıkla ne kadar örtüşüyor acaba?
Bilirek ve isteyerek bazı konulara dokunmanın kendine bazı zararlar getireceğini düşünerek o konulardan tüymek, her konudan tüyenlerden daha vahim bir tavırdır. Bu tüyüşlere fikir münafıklığı dendiği gibi koridor kalemciliği de denir. Benim gibi küçük bir yazardan koridir kalemcilerinin medyayı nasıl işgal ettiklerini okuyacaksınız. Hem de en ünlülerinden birkaç örnek vereceğim gerisini siz anlayın.
Örneğin Yılmaz Özdil, Ege'nin yiğit sesi olarak bilinir. Kendisinin iyi bir okuyucusuyum. Belki de bu yazdıklarım onu bütün hücrelerine nüfuz edecek kadar okumamdan da kaynaklanabilir. Hürriyet'in sorumluluk makamlarını işgal etmiş yanıbaşındaki köksüz azizsevere 'Nyon sen ne yapiyon' başlıklı bir yazıyla cevap verebilirdi. Mezdekliğin ağababası olduğundan dem vurabilirdi. Kaleminin mürekkebi kaşınsa da ruhunu bastırıp kördüğüm atması ilginçti. Patron, yalvaç yazar arkadaş, taraftarı çok takım; engelli koşmaya alışmış sayın Özdil'e yüksek mi geldi.
Eften püften nedenlerle Trabzon'u daha yazmayacağım diyerek bu engelli koşunun engellerini bilerek mi döşedi, orası parantez içinde soru içeriyor. Oysaki haksızlığın daniskasını yaşamış bir takıma, şeytani şehvetlerle saldırılmış, ülkenin milliyetçi hassasiyetlerinin yoğun olduğu bölgeye; 'Bak sizi şampiyon dahi yapmayanların ebet müddet devamı için direniyorsunuz, sizi aptallar' dedirtmek istediler ama buna karşın direndi, yutkundu Trabzonlu ve Karadenizli...İnanalım mı Real'deki Özil'in gördüğünü Özdil görmedi diye...
Bir başka kalem, Hasan Pulur... Hakikatin korkusuz kıssa kalemi Pulur... O da patron tasallutu mu, tuttuğu takımın yarattığı depresyon mu, başka var olan ya da üretilmiş korkularının tesiri mi desem bilemiyorum ama Pulur kıssalarında giydirdiği gibi azizeye bir sidikli elbise giydiremedi. Kısaca adaletin yolunu Pulur'di da pulamadi veya pulmadi...
Bütün güçleri ötelemiş yazar yoktur, bütün güçleri kertelemiş yazar vardır maalesef...
Paylaşmadığı bir siyasi argümanı yakaladığında avını parçalayan aslana dönüşenlerin her hadise karşısında aynı cevvaliyeti gösterememesini her zeminde sorgulamak gerekir. İnsan olmak zannedildiği kadar basit bir olgu değildir. İnsan olmak zarar ziyan hesabı yapılmadan, kim darılır, kimin çıkarlarına halel gelir çukurunda debelenmeden dik duruş gerektirir.
Şike meselesinde kör olanların ‘Gezi’de’ canavar gibi gözlerini açmaları size de anlamlı gemiyor mu?
Köşelerinden olur olmaz konularda ahkam kesenlerin elde hukuki kararlar olmasına rağmen suskunları oynaması itibarlarını sorgulama adına bize de bir şeyler söyleme hakkı elbetteki vermektedir