İstisnasız her gün ya cepheden bir şehit veriyoruz, ya da hastanelerde yatan yaralı askerlerimizden. Bayrağa sarılı tabutlar musallaya konduğunda, anaların, babaların, eşlerin, çocukların feryatları kulaklarınızı, yüreklerinizi, beyinlerinizi parçalamıyor mu? Ateşin düştüğü yerde yaşanan acıları hissetmiyor musunuz? Kanlı gözyaşları, paramparça olmuş bedenler, çocuklar bir şey anlatmıyor mu size de “ordu Gazze’ye” diye nara atıyorsunuz. Dua edin ve Tanrı, “kahhar adıyla kahr u perişan etsin küffarı.” Kimsenin canıyla kumar oynamayın; emperyalizmle ortaklığın sonuçlarına katlanın.

Gazze’de ölen çocuklar, Gazze’de ölen kadınlar, insanlar, yıkılan, yerle bir olan binalar, yaşanılamaz duruma getirilen şehirler, dünyanın neresinde olursa olsun insanlığın yüzkarası ve onulmaz dıramıdır. Savaş insanca yaratılan bir depremdir. Doğanın depremine bir yerde rıza gösterilirken-aslında tüm insanlığın dayanıksız evler yapanlara isyan etmesi gerekir-uçaklarla, gemilerle, füzelerle, yağdırılan bombalarla yaratılan depremdeki ölümlere, sebebi her ne olursa olsun rıza göstermek, “savaş istemek” cinayettir. İsrail’le, savaşı durdurmak yerine savaşı sürdürmeyi istemek cinayete ortak olmak demektir. İsteyenler, buyursunlar gitsinler, kimseyi, ya da herhangi bir kurumu, kuruluşu kışkırtmaya hakları yoktur.

Ölüm her yerde çirkin ve acıdır. Hele bu, savaşla, bilerek, isteyerek, pılanlanarak, en modern silahlarla yapılırsa daha acı, daha iğrenç, daha yüzkarası, daha korkunçtur. Amerika’sı, İngiltere’si, Fıransa’sı, Almanya’sı ve İsrail’in yanında yer alan herkes bu iğrençliğin içinde cinayete ortaklık ve yataklık yapıyor; birlikte cinayet işliyor, katliam yapıyorlar. Artık “uygar” diye bir dünya yok. Öyle bir Amerika, öyle bir Avrupa yok!

Türk Çanakkale’de, Türk Balkanlarda öldürülürken “insandan sayılmıyordu.” Bunu anlamayanlar, bunu görmeyenler, “ölümün dini, mezhebi, rengi” olmayacağını bilmezler. Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi ırktan, hangi milletten, hangi inanıştan… Her ölüm “kan kırmızısıdır”, acısı, “gözyaşıdır”… Savaş insan ayrımı yapmıyor; okul demeden, hastane demeden vuruyor, öldürüyor… Ve Batı, her zamanki gibi destek veriyor…

Savaşı istemek “daha çok çocuk ölsün, daha çok kadın, daha çok yaşlı ölsün, daha çok ev yıkılsın, daha çok kentler tahrip olsun” demektir; daha çok açlık-susuzluk, daha çok yaralılardan ölüm demektir. Ne kadar çok silah, ne kadar çok füze, ne kadar çok uçak, o kadar çok ölüm demektir. “Ordu Gazze’ye” demek, ölümlerin, çaresizliklerin, kan kaybından ölenlerin ardı arkası kesilmesin demektir. Filistin’den yana olmak “savaş çığırtkanlığı yapmak” değildir; savaşı durdurmak, ateşkesi sağlamak, barışı getirmek demektir.

Türk Ordusu, yurt savunması içindir. İnsan haklarına dayanan bir anlayışla hareket eder. İnsanlık adına gittiği Kore’de Amerika ile aynı saflarda vuruşmuş, terörle mücadelede hep yalnız bırakılmıştır. Terör uluslararası geniş tabanlı, bir başına toplumların yenebileceği, üstesinden gelebileceği bir örgütlenme değildir. Amerika, her zaman insanlık suçu işleyen terör örgütlerini besleyip destek vermiş, ya da kurmuştur. Bu yüzden Amerika “insan haklarından” hiçbir zaman söz edemeyecek bir ülkedir. Müttefik olarak girdiği Türkiye’ye siyasi yönden olsun, terör yönünde olsun katkı vermemiştir. Türk Ordusu yurt savunması ve barışın dışında, birilerinin çıkarı için kullanılamaz. Ordunun gücü, caydırıcılığındadır. Bunu herkes bilir, ya da bilmek zorundadır.

Yapılacak ilk iş, savaşı durdurmak, insanların, çocukların ölümüne son vermek, ateşkesi sağlayıp barışı kurmaktır… Filistin’den yana olmak barışı sağlamaktır. Oradan şu kadar, buradan bu kadar ölü ve yaralı sayısı vermekle olmaz bu iş. Olacak olan çocukların, kadınların, insanların korkusuz yaşamalarını sağlamaktır.

Araplar, Yahudiler kimlerdir: İbrahim’in torunları... İbrahim’in cariye karısı Hacer’den doğma İsmail’in soyundan gelenlere Arap, ilk karısı Sara’dan doğma İshak’ın soyundan gelenlere de Yahudi denmiştir. Farklı dini inançlar iki kardeşin çocuklarını birbirine düşman etti. Kuran,

Yahudileri “Tanrı’nın lanetine uğramış” olarak çeşitli ayetlerinde açıkça söylüyor. Tevrat’ın da Kuran’dan geri kalır tarafı yok: “Bir şehre girdiğinizde kadın, erkek, çocuk, yaşlı veya nefes alan her şeyi öldürün” diyor. İnançlar bu denli köşeli olursa, faşizan uygulamalar hiçbir zaman durmaz, barış gelmez.

Tüm dünyanın İsrail’in yanında durduğunu bilerek bu savaşı başlatmak katliama davetiye çıkarmaktır. Hamas bunu yapmıştır. Geçen yüzyılda iki büyük savaş yaşandı, milyonlarca insan öldü, milyonlarcası sakat kaldı. Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarından çıkan radyasyonla kimi hastalıklar, sakatlıklar, gelecek kuşaklara miras olarak kaldı. İnsanlar bu yaşanılanlardan ders çıkarmıyorsa, ağlayıp zırlamasınlar. Şu andaki savaş, her zaman olduğu gibi “azalan petrole hücumdur.”

Bu korkunç katliamla yaşanan ruhsal çöküntüler yıllarca sürecektir. Edebiyat, sanat savaşın bu olumsuzluklarını tarihin sayfalarına kazıyacaktır. Aklımın almadığı bir şey var: Her türlü katliama uğramış, sürgün yemiş, soykırımı yaşamış bir kavim-bir ulus- “kardeşine”- bir başka kavme, nası soykırım niteliğinde katliamlar uygular?

Dileğim ve temennim, en kısa sürede bu katliamın durdurulup barışın sağlanmasıdır.

Dünya tümümüze yetecek büyüklüktedir.

Sevgiyle, esenlikle kalınız…

NOT: YASINI TUTTUĞUMUZ BİR SAVAŞIN BAHANELERİYLE CUMHURİYET KUTLAMALARI İPTAL EDİLEMEZ, EDİLMEMELİ DE!