2014-2014 eğitim öğretim yılının ilk ayağı sancılı başladı.
Her yıl "alışma haftası" dediğimiz süreç okul öncesi ve ilköğretim çocukları için adeta ilaç gibi geldi.  Minnacık çocuklar okullarını, çevrelerini, öğretmenlerini arkadaşlarını tanıdılar.
Günübirlik bile olsa - özellikle - okul öncesi çocukların ailelerinden belirli bir süre ayrı kalmaları - bir bakıma - işkence gibi algılandı. Önümüzdeki hafta başı ağabeyler de okula gelecekler. Yeni gelen bebeler onlardan yeni yeni davranışlar öğrenecekler.

Gizli gizli sigara içmeler, öğretmenlerin arkasından nanik yapmalar vs. diyeceğim o ki; yeni öğrenciler, yeni problemleri de beraberinde getirecekler.

Bütün bu olumsuzluklara karşın acaba okullarımız yeni eğitim öğretim yılına hazır mı? Öğretmenlerimiz psikolojik olarak bir yılı kaldırabilecek kadar dinlenme şansı bulabildiler mi? Okullarımız fiziki yeterliliğe ulaştı mı?
Bence hayır...

Binalarımızın birçoğunda özellikle pisuvarlar mini çocuklar için uygun değil. Başarısız basketçi misali isabet ettiremeyenler var!
İlk günlerin aile özlemi, okul öncesi okullarda ve ilköğretim birinci sınıflarda başlı başına sorunlar yumağı.

Çoğu sınıflarda "Ben annemden ayrılmam" diyen çocuklar var. Annelerin sınıflarda oturacak yeri yok. Tuvalet eğitimi almayan çocukların birçoğu, ihtiyaç molasından sonra elinde pantolonu ile sınıfa girmekte. Öğretmen hangisine koşsun. Bazı bebeler "Ben eve gidiyorum" diyerek sınıflarını terk ediyor. Öğretmen onlara da bekçilik yapmak zorunda.
Kısaca sorunlar çığ gibi büyümekte.

Okul yönetimi başlı başına sorun. Hangi okulun müdürü gitmiş, hangi okulun müdürü yerini korumuş, hangi okulun müdürü koltuğunu komşu okulun öğretmenine kaptırmış belli değil.

Herkes endişeli bir bekleyiş içinde. Müdüründen odacısına kadar herkes sırat köprüsünde.
Demem o ki; gelişmiş ülkelerde eğitimin millisi! Böyle oluyor. Yorum sizin...