Edebiyatımızın sokakla buluşması, küçük insanların eserlerin konusu haline gelmesi ve kafiye, ölçü gibi bağlardan şiirin kurtulmasını üç kafadar biraraya gelip Garip adlı bir dergi çıkararak gerçekleştirdiler.
Ben bu şairlerimize uçuk insanlar diyorum. Bireyselliğe tutkun, özgürlük düşkünü serdaşlar, iyi de sırdaştılar.
Kelepçeye, bağa, ipe karşı duran, içinden geldiği gibi yaşamayı yeğleyen bu üç kafadar; Orhan Veli, Oktay Rıfat Horozcu ve Melih Cevdet Anday'dır.
Üç değişik insan olur da bunlardan biri Trabzonlu olmaz mı?
Mutlaka olur..
Bal gibi olur..
Oktay Rıfat Trabzon'umuzun medarı iftiharlarından biri..
Bu şehirde doğmuş, ne zaman mı?
10 Haziran 1914'te Trabzon'da doğdu. Babası, o doğduğu sırada Trabzon valisi olan şair ve dilbilimci Samih Rıfat’tı. Annesi Hasan Enver Paşa’nın kızı Münevver Hanım’dır. Pek çok sanatçı ve yazar içeren bir ailede yetişti.
Ne hikmetse şehrimiz Türkiye çapında bir üne kavuşmuş böyle önemli şahsiyetlerini hem bilmiyor hem de onların isimlerini yaşatacak ebedi imza niteliğindeki bir parka veya yere adını verme gibi bir sorumluluğu kimse hayata geçirmiyor.
Türkiyedeki liselerde okuyan bütün öğrencilerin ismini bildiği bir şahsiyeti şehrimizin yönetimini üstlenmiş kimselerin bilemeyişi garip değil mi? Başka şehirler yirmi yerde mezarı olduğu söylenen Yunus'u kendi vilayetlerine mal etmek için savaşırken bütün kimliğiyle Trabzon’da doğduğu belli bir insanı sahiblenemeyişimize ne demeli...
Oktay Rıfat kadir kıymet bilmezliğimizi, bozuk düzenin çarksızlığını şair duyarlılığıyla bakınız nasıl anlatıyor:

AĞZIMIN TADI
Ağzımın tadı yoksa, hasta
gibiysem,
Boğazımda düğümleniyorsa
lokma,
Buluttan nem kapıyorsam, vara yoğa
Alınıyorsam, geçimsiz ve işkilli,
Yüzüm öfkeden karaya çalıyorsa,
Denize bile iştahsız bakıyorsam,
Hep bu boyu devrilesi bozuk
düzen,
Bu darağacı suratlı toplum!
Okuduğunuz üzere serzenişlerinde haklı değil mi sizce? Duyarsız, umarsız darağacı suratlı değil miyiz çoğu zaman? Denize iştahsız değil miyiz sizce? Aramızda perdeler konarak uzaklaştırılmadık mı denizden?

ACEMİ ŞİİR
Şöyle 50 kuruşa denize karşı bir bardak çay,
İpsiz bir ruhu dinlendirmez mi?
Teskin edip uçarı gözleri,
Heves, hayalindeki sevgilide
dinmez mi?
Oktay Rıfat bu şehrin mayasında mayalanmış, denizinin serin rüzgarlarında çocukluğunu büyütmüş, isyanını, sevecenliğini burada bilemiş, doğduğu şehrin ümerası tarafından garip bırakılacağını bilerek arkadaşlarıyla belki de bunun için Garipçi olmuştu.
Ne garip değil mi bizim tavrımız...