Bazı doğruları, bazı gerçekleri, “yalanla, aldatmayla, algı yaratmakla” uğraşanların ağızından duymak, insana rahatsızlık veriyor. Ülke sorunlarını görmezden gelip, tüm gücünü iktidarı övmekle geçirenlerin, zaman zaman anımsayıp, gözüne giren gerçeklerden, doğrulardan, sorunlardan söz etmeleri samimi olmamalarından, çıkarcılıklarından kaynaklanıyor. Bir yazar için en güç iş samimiyettir, inandırıcılıktır.

Peki neden konuşmazlar, yazmazlar: Dertleri, sıkıntıları, doğruları, gerçekleri bilmelerine rağmen neden susarlar? Halktan, milletten yana söyleseler, yazsalar partiye zararları dokunacak, çıkarları, itibarları zedelenecek; onun için, suya sabuna dokunmayan konularla uğraşırlar, gündem saptırır, kasalarını doldururlar. Halkı uyutmaya, soydurmaya destek verirler, onursuzlaşırlar.

Kimi zaman mızrak çuvala sığmaz, ben “utanç belasına” diyeyim, siz “halka karşı” deyin, iktidarın yanında durarak güya “kiracıları düşünüyormuş” gibi yaparak, gazetelerinde ev sahiplerine büyük puntolarla saldıran başlık atarlar: “7500 TL olan kira hiç 12000TL olur mu”?

İktidarın fahiş zamları karşısında sesini çıkarmayanlar, “çaktırmadan” ev sahiplerine kiracılara karşı kışkırtarak, “halktan yana” olmanın peşine düşerler. Öyle ya “hiç 7500 lira 12000 lira olur mu? Değerli okur % 500 zam yapıldığında oluyor da %60 yapıldığında neden olmuyor? Bunu yazanlar, söyleyenler % 500 zammı ağızlarına hiç almadılar, 25 kg’lık “26 Azot” torbasının 42 liradan 230 liraya çıktığını hiç yazmadılar. Şimdi de dalga geçer gibi % 500’lük zamdan % 30 indirmişler.

Çok yakından izlediğinizi biliyorum: Ortalık yangın yerine döndü. Akaryakıta bir yılda %136 zam yapılırken, doğalgaza, kömüre, hele elektiriğe %50 - %127 zam yapıldı, vatandaş hep ezildi, yoksullaştırıldı; şirketlerin kasaları dolduruldu. En acımasız hırsızlık enflasyondur. Enflasyon TÜİK’e göre % 48,6 olurken (gerçekte %114) bu zatlar kalemlerini oynatmadılar, marketlerin “fahiş fiyat” haberlerini yaptılar, gazetelerinde televizyonlarında gösterdiler, ama “fahiş zamların” kıyısından köşesinden geçmediler. Utanmadan, sıkılmadan da “vatandaşı enflasyona ezdirmeyeceğiz” yalanını söylüyorlar. Kimi düşük çeneli iktidar vekilleri de ekranlara çıkıyor, “bu zamlarda bizim hiçbir dahlimiz yoktur, bu zamlar tamamen CHP’nin işidir”, ya da “zamları devlet yapmadı” densizliğini gösterebiliyorlar. Sanki CHP iktidardadır.

Gün geçmesin ki, sokaklar, caddeler öldürülen kadınların çığlıklarıyla yankılanmasın, kanlarıyla sulanmasın. İstanbul Sözleşmesi “kadın haklarında bir umuttu, kadının kurtuluşunda, insan gibi yaşamasında, değer görmesinde, özgürlüklerinde bir güvenceydi.” “Sözde namus ve ahlak anlayışı” uğruna, “gelenek, görenek” bahane edilerek uygulamadan kaldırıldı, sözleşmeden çıkıldı. Kadın hak ve özgürlüklerinin temel dayanağı yok edildi. Nerdeyse her gün bir ya da birkaç kadın kurşunlanarak, bıçaklanarak, boğazı kesilerek katlediliyor, darp ediliyor. Devlet, hükümet kadınları korumakta –her işte olduğu gibi- “çaresiz, yetersiz, beceriksiz kalıyor.” Gazeteleri, televizyonları (medyanın % 97’si ellerinde), kamu yararına yürütmeyi denetlemiyorlar. Halkın uyutulmasına ve soyulmasına seslerini çıkarmıyorlar.

Bir düşünün: Netameli bir konuyu araştıran, inceleyen, karşılaştığı terslikleri, yanlışlıkları, yamuklukları, hükümetin ihmallerini, yalanlarını kaleme alan; göz yumulan vurgunları, soygunları, ihaleleri yazan gazeteci “terörist” diye tutuklanıp içeriye atılırken “susanlar”, “temel hak özgürlüklerden, basın ve düşünce özgürlüğünden” söz etme hakkına sahip olabilirler mi? Söz etseler dahi inandırıcı olabilirler mi? Yalakalıkla ve çıkarları peşinde koşan bu insanların ağzında “insani erdemler” anlam kazanır, değer bulur mu, kirlenmez mi?

Zamlar “düşük yapılsın” diye enflasyon açıklanmıyor. İşçi, memur, köylü, çiftçi nasıl bir ikiyüzlü hesabın içine itiliyor? “Faiz sebep, enflasyon neticedir” diyenler, politika faizini %14’e düşürdüler, borçlanma faizini %19’dan %26’ya, enflasyonu da %18’den %48.6’ya çıkardılar. “Halkı ezdirmeyeceğiz” dedikleri enflasyon karşısında, yaptıkları korkunç zamlarla değil “ezdirmek”, faizle enflasyon arasında un ufak ettiler.

Yalakalık yapanlar, çıkarları peşinde koşanlar hakkın, hukukun, adaletin, halkın ve insani erdemlerin yanında durmuyor, halka ve insanlığa hizmet etmiyorlar. Bir iki koli ve üç beş kuruş sadaka ile sorumluluklarından kurtulduklarını sanıyorlar. Fakirler, yoksullar onların günahlarından arınma aygıtı değildir.

Gerçekler, sorunlar, halkın sıkıntıları, faiz, enflasyon, kur, zamlar iktidarın dümen suyunda gidenlerin derdi, tasası, sıkıntısı olmadı, olmuyor da. En büyük haksız kazanç enflasyondur. Doğru, dürüst ve düşünce namusu taşıyan basın kıyametler koparmalıydı, ama susuyor.

Onlar yine yalanla, dolanla, akşama verilip sabaha cayılan sözlerle algı yaratmanın peşinde koşuyorlar, “saygınlıklarını, itibarlarını”, dolarla okşanan yanaklarında duyumsuyorlar…

Sağlıkla, sevgiyle kalın…