Türkçülük yönü ağır bastığı için zaman zaman ortaya koyduğu aşırı değerlendirmelerine bizim de itirazımız olsa da dimağıyla, içinde akıttığı büyük Türklük ruhuyla kendisine muhabbetimizi eksik etmediğimiz Hüseyin Nihal Atsız’ın sözlerinden hareketle bir dizi halinde köşemizde kıymetlendireceğiz.

Nihal Atsız’a “ülkü nedir” diye sorulduğunda iki aşamalı bir cevap veriyor:

“Bir milletin yürütücü kuvvetine ‘ülkü’ denir.” kısa tanımından sonra geniş şekilde ise ülküyü şöyle izdüşümlendirir:

“Ülkü; ilk önce, insanların gönüllerinde, gönüllerin derinliklerinde doğar ve kendini önce destanlarda gösterir. Sonra şuura geçer, büyük kılavuzlar tarafından açıklanır. Daha sonra da büyük kahramanlar, onu gerçekleştirmek için büyük hamleler yapar. Bu hamleler sırasında da ülkülü millet, kahramanların ardından gönül isteği ile koşar. Bütün bu uğraşmalar arasında da millet yürür, önce manen sonra maddeten ilerler, olgunlaşır, erginleşir.”

Nihal Atsız’a milli ve yerli kavramları sorulduğunda şu tafsilatı verir: “Kendimize dönelim. Ahlak, edebiyat, musiki, giyim, zevk, yemek, eğlence, hukuk, aile, adet, anane ve her şeyde milli olalım.

Hakkımızı, atalar mirasını istiyoruz. Alacağız da…

En büyük kahramanlığı yapsanız bile en küçük karşılığını beklemeyiniz.

Hem duyguya, hem de düşünceye dayanan milli şuur, bir milletin manevi kuvvetlerinden en önemlisidir.

Bir topluluktan müşterek ülküyü kaldırın, insanların hayvanlaştığını görürsünüz.

Bize lazım olan gençlik bir fırka veya zümre gençliği değildir. Biz fırka ve şahsiyetlerin ebediliğine kani değiliz. Her şeyden üstün, her şeyden önce bir Türkiye vardır. Biz Türk Gençliği istiyoruz!”

Atsız dilin bir millet için olmazsa olmaz olduğunu şu özlü değerlendirmeyle ortaya koyar:

“Dil; bir milletin sembolüdür. O milleti bir arada tutan ve yok olmasını engelleyen biricik faktördür.

Bir millet bağımsızlığını, hürriyetini ve sınırlarını kaybedebilir, hatta yıllar boyunca başka bir milletin esareti altında yaşamak zorunda kalabilir ama bütün bu unsurlar o milletin yok olmasına etken olamaz. Ancak kendi dilini kaybetmiş bir millet yok olmaya mahkûmdur.

Biz TÜRK’üz. Tarihimize ve en yakın mazimize dayanarak TÜRK’üz der ve bundan haklı bir iftihar duyarız.”

Kendisini ladini olmakla suçlasalar da bakınız ahlak ve din için hangi ifadeleri dizimlemiş:

“Ahlak, millet yapısının temelidir. O olmadan hiç bir şey olmaz.”

Milleti yapan unsurlardan biri de din olduğuna göre, Türklerin dini üzerinde de durmaya mecburuz. Hiç şüphe yok ki, Türklerin dini Müslümanlıktır. Eski dinimizden de bazı unsurlar alarak bir Türk Müslümanlığı haline gelen bu din, on yüzyıldan beri bizim milli dinimiz olmuştur.

Hiçbir ülkünün ardında almayarak, yalnız yiyip içmeyi düşünmek ve yalnız bugün için yaşamak insanlara hiçbir şeref vermez. Bu kadarını hayvanlar da yapar. İnsanlık, ülkü için yaşamak, bu uğurda fedakârlık etmek ve ölmektir. Ölümden hayvanlar da kaçar. İnsan, şeref için ve muhteşem saydığı bir gaye için ölmesini bilen yaratıktır"

Nihal Atsız’ı kendi sözleri üstünden değerlendirmeye devam edeceğiz, bugünlük bu kadar.