Boyu ortadan daha uzundu. Güleç yüzlüydü. Saçını ortadan ayırırdı. Vefat ettiğinde saç ve sakalındaki beyaz kılların sayısı onaltı civarındaydı. Sakalının uzunluğu dört parmağı aşmazdı. Yolculuğa çıktığında ayna, tarak gibi temizlik malzemesini yanında götürürdü. Aynaya baktığında, "Rabbim! Yüzümü güzelleştirdiğin gibi ahlakımı da güzelleştir" diye dua ederdi.

Arkadaşlarıyla beraber yürüdüğünde arkasında uzun bir kuyruğun oluşmasına engel olurdu. Onun için de şöyle buyururdu: "Önümden yürüyün. Arkamı meleklere bırakın." Mahcuptu. Yanında yapılan bir hata karşısında genç bir kızın utandığı gibi yüzü kızarırdı. Yanlış yapan hiç kimsenin yüzüne, yanlışını vurmazdı.

Bir hatayı tenkid etmek istediğinde şöyle buyururdu: "Bazınıza ne oluyor ki, şöyle, şöyle yapıyorlar." Karşılaştığı herkese selam verirdi. Baş eğerek selam vermeyi çok hoş görmezdi. Tebessüm ederek, sözle selam verirdi. Selam vermeyi sünnet, selam almayı ise farz sayardı. Selam kelimesindeki "barış, esenlik, güven" temasına işaret edercesine "Selamı yayın" derdi. Çocuklara selam verirdi. Çocukların selamını alırdı.

Yaşlı bir kadın kendisini yolda durdurduğunda dakikalarca ayakta durur ve sorulan soruları veya iletilen problemi dinlerdi.Asla bıkkınlık göstermezdi.Uzaktan gelip, nasıl davranacağını ve konuşacağını bilemeyen bir köylü yakasını tutup çekiştirince sabretmiş, bu ne biçim davranış dememiş, tepki gösteren sahabesine müdahale etmiş ve "bırakın, derdini anlatsın" demiştir. Karşısındaki bu tavrından dolayı utanmış ve özür dilemiştir.

Kendisini görüp, titreyen bir adama; "Arkadaş, neden titriyorsun? Nedir bu halin? Vallahi ben de senin gibi kurutulmuş et ve kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum" diyerek tevazuda zirveyi göstermiştir.
O, en sevgiliydi. O gönüllerin sultanı, başların tacı Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemdi.