“SİZİN İHANETİNİZİ BU MİLLET ASLA AFFETMEYECEK!”

Bu söze o kadar çok inanmak ve güvenmek istiyorum ki, tarif edemem. Kimler geldi, kimler geçti bu dünyadan ve ne kötülükler yaptılar bu millete, ne ihanetler, ama hepsi de unutuldu. Belleklerde kalan kin, nefret, düşmanlık duygu ve düşüncelerini bırakınız, tümü de takdire, övgüye mazhar oldular. Kim ki hizmet etti, kim ki milleti efendi yaptı köle yapanlara karşı, sonra “düşman” muamelesi gördüler.

Sözlükte ihanetin birinci anlamı “kutsal sayılan şeylere el uzatma, kötülük etme, ya da karşı davranma, hain olma durumu-haince davranış.” İkinci anlamı ise “güveni kötüye kullanma, aldatma” anlamına geliyor.

Bir kere “kutsal sayılan şeyler” nelerdir? / Herkesin bildiği ve dillerinden düşürmediği, insanların gözlerinin içine baka baka söyledikleri “vatan, millet, bayrak, Kuran, ezan, emek ve ekmektir.” Olmadık yerde ve zamanda kutsallar hakkında yalan konuşulduğu ve milletin saf, masum inançlarının kötüye kullanıldığı “siyasetler” ihanet değil midir?

Ekmek, emek, iş, aş, çalışma, barınma, beslenme “kutsal sayılan şeylerden” olmayacaklar mıdır? Çalışan, emek veren çalıştığının ve emeğinin karşılığını almayacak mıdır? Yaşamak hakkı kutsal değil midir? Askerlik yapma, vergi ödeme nasıl kutsal görev ise, yaşama hakkı da en başat kutsallardan biridir. Barınmayı, beslenmeyi göz ardı etmek mümkün müdür? Evsiz barksızların kışın soğuğuna dayanamayıp sokaklarda, parklarda donarak, aç-sefil nasıl öldüklerini hepimiz ekranlarda görüyoruz.

Eğitim, sağlık, ulaşım hangi kutsal sayılan “şeylerden” daha az değerlidir? Devlet denen yapı, sorumluluğunu üstlendiği yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alarak, eğitimi ve sağlığı ile çok yakından ilgilenmek, insanca yaşamak, eğitim ve sağlık sorunlarını çözmek zorunda değil midir?

Demokrasinin olduğu yerlerde vatandaşlar sorunlarının çözümünde en etkin yolları ve yöntemleri uygulayacak siyasi örgütlere “iktidar olma” şansını verir. Seçimle iş başına gelir ve sözlerini tutarlarsa iktidarda kalırlar, sözlerini tutmazlarsa, yani halkın “güvenini kötüye kullanıp aldatırlarsa, sözlükler buna “ihanet” diyorlar, seçimle çeker giderler. Evlilik eşlerin verdikleri söz ve kurdukları güvene dayalı ilişkidir. Kim sözü çiğnerse, sözü tutmazsa, aldatır, kandırırsa “ihanet” etmiş olur. Ayrılık kaçınılmazlaşır.

Bireyin ya da toplumun “can güvenliği”, ülkenin, vatanın, sınırların korunması devletin varlık sebebidir. Dış saldırılara karşı ordu ile savunma, iç karışıklıklara karşı jandarma ve polis gibi güvenlik örgütleriyle anında çözümlü müdahale yapılır.

Bu ülkede kırk yılı aşkın süredir yaşanılan bir terör belası vardır. Yaklaşık yirmi beş yılını teröre ayıran bir iktidar, birden bire, hangi dağda kurt öldü dedirtecek cinsten bir çıkışla “terörsüz bir Türkiye” sloganı ile ortaya çıkıyor. Ortada fol yok yumurta yokken, Suriye’de bir iktidar değişikliği yaşanırken-kimileri devrim diyor Suriye’nin üçe bölünmesine- “PKK silah bıraksın, Sayın A…, Meclise gelsin konuşsun, umut hakkından da yararlansın” çıkışı yapılıyor. Bu öneri PKK’DAN gelse daha akla yatkın olurdu. Hayır bu öneri yıllar yılı sokakları “kahrolsun komünizm” naralarıyla inletenlerin, Sovyetler çöktükten sonra da “kahrolsun PKK” diyenlerin liderinden geliyor. Ama “bu önerinin nereden çıktığını, neden gerektiğini, gündemde değilken gündeme nasıl geldiğini, yani altyapısını açıklamıyor.” Sözlerini tartışmaya açtırmayacak bir kızgınlık ve öfkelilikle, kükreyerek dillendiriyordu. Belli o kadar DEMLENMİŞLERDİ ki, çay beyinlerini bulandırmakla kalmadı, midelerini de bozdu.

Halk, “PKK ile ancak MHP mücadele eder” inancını ve güvencini taşıdığı için MHP’ye oy veriyordu. Bir inancın ve güvencin kötüye kullanılması, halkın aldatılması anlamına gelmiyor mu? Hangi yüzle halkın karşısına çıkacak? CHP’yi PPKK yanlısı göstererek oy almışlardı. Kimlermiş PKK ile ortak olanlar?

İhanet diyoruz da bu toplumu “otuz üç yıl” hafiyelerle yöneten bir padişah, bugünkü Türkiye’nin iki katı kadar toprak kaybediyor(1680.000 km2) ve “Ulu Hakan ve Cennet Mekan” olarak tavsif ediliyor. Atatürk için de, emperyalistlere karşı kazandığı Kurtuluş Savaşı ve kurduğu Cumhuriyet Türkiye’si, gerçekleştirdiği devrimler, başlattığı sanayileşme ve bayındır hareketleri görmezden gelinerek, Abdülhamit’e sorulmayan bir milyon altı yüz seksen bin kilometre kare toprağın hesabı “Musul ve Kerkük’ü, Batı Tırakya’yı neden Misakı Millinin dışında bıraktı” diye Mustafa Kemal’e sorularak küfürler yağdırılıyor. Aynı zevat, İngiliz Muhipler Cemiyetinin fahri başkanlığını yapan ve Atatürk için beş kez “idam fetvası çıkarttırarak” onaylayan ve İngiliz gemisiyle kaçıp “ihanet” edenleri saygı, sevgi ve minnetle anacaklar ve bu Atatürk düşmanlığına karşı “yurtseverlik” olacak öyle mi?

Şimdi “terörsüz Türkiye” iddiasıyla Ö…’nın ayağına götürülen Meclis(?)in üç vekilinden biri CHP’li değildi. İktidar ittifakı PKK’yı ve “kurucu önderini”, elli üç bin insanın katiline af çalışmalarını yürütürken CHP’yi, CHP Büyük Şehir Belediye Başkanlarına çalışma olanağı vermezken, üstelik özgürlüklerini elinden alarak “iftiralarla mahkum ederken”, “barış, kardeşlik, beraberlik ve demokrasi” çağrılarında tutarlı ve samimi değildir. Halkım bu yaşanılanları unutur mu, unutmaz mı? Onu siz benden daha iyi bilirsiniz. Yakında bütçe görüşmeleri sırasında “asgari ücretliye bakış” bunu kanıtlayacaktır. O zaman sonucu daha iyi görür, anlarsınız.

Ekmeği, emeği ihanete uğrayanlar, karşılığını alamayanlar, ben sizi ne kadar düşünebilirim?

Sevgiyle, esenlikle kalınız…

[email protected]