“Ey iman edenler, Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ı zikretmeye koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.” (Cuma suresi, 9.ayet)

Hayırlı olan Cuma namazını ruhuna uygun olarak eda etmek ve hayırlı olan o ruha uygun olarak sosyal hayatı sürdürmektir şüphesiz.

****

Son yıllarda oluşan toplu ileti gönderme alışkanlığı, bayramlar ve kandillerden sonra, cuma gününü de içine alan bir bağımlılığa dönüştü.

Cumanız ya da cumamız mübarek olsun gibi benzeri iletiler, artık cuma günlerinde telefon ekranlarına düşer oldu. Müslümanların bir araya toplanıp dertleşmeleri ve birlikte ibadet etmeleri temeline dayanan Cuma, son yıllarda sosyal medyanın paket servislerinden nasibini almış gibi görünüyor.

Bu işte o kadar ileri gittik ki, artık iletiler kalıp halinde hazırlanıyor, genellikle bir cami ya da kutsal yerlerin görüntüleriyle süslenerek karşı tarafa atılmaya hazır hale getiriliyor.

Haftanın bu özel gününe dair, düşünce ve gönül dünyamızı açmadan, gelişini ve ruhani boyutunu hissetmeden rehberdeki isimlere iletiyi toptan yollamak, isimlerini ve varlıklarını hissetmeden arkadaşlarımıza ileti göndermek, bu konuyu da sıradanlaştırdığımızı ortaya koymuyor mu?

Cumalarımız ve bayramlarımız bu iletilerle değil kitabi anlamına uygun değerlendirilirse verimli olacak ve güzel geçecektir.

Mahalle baskısıyla giderek yaygınlaşan bu toplu ileti uygulaması yerine, iletiyi göndermek istediğimiz kişiyi bizzat arayarak sesimizi ve selamımızı iletmek çok daha anlamlı olacaktır kanaatindeyim. Ya da iletiyi şahsa özel hazırlamalı, olabildiği kadar ruh yüklenmelidir.

****

Salgın sürecinden sonra, Cuma namazlarında camiler yeniden renklenmeye başladı.

Dönüşümüz muhteşem mi olmuş? Fazla derine inmeden bir gözlem yapmak istedim.

Evet, yüzeysel bir gözlem:

Büyük bir camideyim, cemaatin bir kısmı vaizin “Davetkar ses tonuna” uymuş yarı uyur vaziyette. Vaiz değişik konular etrafında dönüyor ve konuları bağlamadaki dağınıklık sohbeti de dağıtıyor. Sohbet sık sık değişik köşelerden öten telefon sesleriyle iyice dağılıyor.

Cemaat içerisinde yalın ayaklıların fazlalığı dikkat çekici, ıslak ayaklı olanlar da cabası. Sıcakların artmasıyla birlikte ter kokusu ve çorap kokusu da belirgin bir şekilde kendini hissettiriyor.

Sonradan gelen bazılarının, cemaati yara yara ilerlemeleri safları ciddi şekilde dalgalandırıyor. “Ön saflarda yer almanın sevabı daha yüksek olsa gerek!”

Bu uygulamanın tersini Cuma namazının farzını kıldıktan sonra yaşadık. Cumanın farzını kıldıktan sonra camiden çıkmak isteyenler, yine cemaati yara yara dışarıya yöneldiler. Oysa bu arkadaşlar en arka safta yer almalıydılar.

Yüzeysel demiştim ya devam edelim; cumanın farzında bile telefonlar ötmeye devam ediyor, rahatsız olmamak mümkün değil. Giyilen kısa tişörtler ve kemersiz düşük bel pantolonlar secdeye yönelişte çok uygusuz görüntülerin ortaya çıkmasına yol açıyor.

Ya bellere takılan tabancalara ne demeli?

Cami girişine kadar içilen sigaraların oluşturduğu koku, sarımsak ve diğer kokularla karışarak ruhani kokunun üstesinden gelmeye çalışıyor.

Ve hutbe…

Hutbe kuşatıcı ve etkileyici bir ses tonuyla sunulmayınca ve oldukça uzun tutulunca cemaat yine dağılıyor.

Camilere dönüşümüz muhteşem mi olmuş?

Takdir yüce Allah’ındır.

Gözlemim yüzeysel, duam içtendi. “Allah kabul etsin.”