Bu makalemi okuduğum kitaplar arasından, İsmet Zeki Eyüboğlu’nun ‘’Anılar’’ kitabından alıntı yaparak yazdım. Anılar aslında geleceğe dair de ışık tutmuyor mu?
Yazar, ‘’Anıların açıklanmasından ürkmemek gerekir, en önemsiz anı bile gelecekte en önemli bir belge olabilir, anı yaşadığı ortamı belirleyen temel çizgilerdir‘’ der.
Yazar, araştırmacı ve çevirmen olan Eyüboğlu; Türk dili ve edebiyatı, tasavvuf edebiyatı ve tarihi, Alevi-Bektaşi kültürü, Anadolu uygarlıkları, felsefe, mitoloji, arkeoloji gibi pek çok konuda eserler vermesiyle tanınmaktadır.
Geçen ay İzmir kitap fuarından ‘’Anadolu İnançları, Mevlana Celaleddin ve Tarikatlar’’ adlı kitaplarını da satın aldım, akrabası olarak çok gurur duydum. Kitapçılar övgü dolu sözler söylediler. Uzun yıllara dayanan araştırmaların sonucu yazdığını ve derin bir bilgiye sahip olduğunu anladım ve hayranlıkla okudum.
Kendi kaleminden anlatımını aktarıyorum.
Meydan- Larousse’de çalışmanın tatlı olduğu gibi sıkıcı yanları da çoktu. 12 Mart döneminin üzerimde bıraktığı eziklik gitmişse de, içimde hala bir kırgınlık vardı. Beklenmeyen bir sırada Maçka’ya gitmek istediğimi yetkiliye bildirdim. Yetiştirmem gereken yazılarda, arkadaşlarımdan en az iki ay ilerdeydim.
Hakkı Devrim ’’yirmi günlüğüne gidin, bir ay sonra gelin, kimseye duyurmayın’’ deyince ertesi gün Trabzon’a uçtum. Yaylamız Maçka Ağralaksa’da ablam Gülüzar Eyüboğlu’nun yanında birkaç gün kaldıktan sonra Maçka’ya indim.
Yakınım, çocukluk arkadaşım Şerafettin Eyüboğlu (gazete yazarının dayısı) Hamsiköy’de Orman Bakım Görevlisiydi, benim geldiğimi duyunca yanına çağırdı, gittim. Annemin ölümünde beni yalnız bırakmayanlardan biri oydu. Yiğit, korkusuz, içmeyi bilen bir kişiydi.
Onun yanında bir iki gün geçirdim. O, koyu bir Halk Partisi yanlısıydı, sözünün eriydi. Maçka’nın Çatak köyünden başlayarak, en az on kilometrelik dik yayla yolunu, ormanlarda yatarak iki gün de yürüdüğümüz çoktu.
Hamsiköy’e gidince Paparza yaylasına gittik. Nifiza denen yere çıkınca tabancalarımızı ateşleyerek ortalığı gürültüye verdik. Yaylada tabanca sesinden uyanan erkeklerin çoğu silahlarını ateşleyerek bize ‘’hoş geldin’’ dediler. Nifiza, grekçeden bozma bir sözcüktü, ‘’sevgili’’ anlamına geliyordu. Burada insana benzer bir taş vardı.
Onunla ilgili şöyle bir söylence vardı: ‘’Eskiden bir Papaz, manastıra kapanmış evlenmemiş kızı severmiş, kız ise ona karşılık vermezmiş. Günün birinde papaz bu kızı kaçırarak, şimdi taşın durduğu yere götürerek kucaklamış, onunla sevişmiş. Kızlığı elinden giden kız İsa’ya yakarmış, onun yakarışının etkisiyle papaz taşa dönüşmüş. Ben bu söylenceye inanmadığım için bana kızarlar, çarpılacağımı söylerlerdi.
Hamsiköy yöresinde, 1929’dan sonra Maçka’ya yerleştirilen, komşu ilçelerden gelmiş göçmenlerin gelenekleri, alışkanlıkları da çok başkadır. Özellikle Sukenarı köyünde gençlerin evlerinde Türkçe değil hep Rumca konuşulurdu. Bu gençlerin çoğu benim öğrencimdi, anaları babaları Türkçe bilmeyenler vardı.
Olayı büyüklerimizden Mustafa Eyüboğlu, Kadri Eyüboğlu (gazete yazarının annesinin babası) gibi yaşlılara anlattığımda, 1929’dan sonra Hamsiköy yöresine gelenlerin yaşlılarının Türkçe bilmediklerini yalnızca Rumca konuştuklarını anlattılar.
Mustafa Eyüboğlu ‘’Emzikli Mustafa’dır.’’ Kadri Eyüboğlu ise ‘’Kolcu Kadri’’ diye anılırdı, annemin amcasının oğluydu, Şerafettin’in de babasıydı. Kadri Eyüboğlu çok sevecen, eli açık, yedirmeyi içirmeyi seven bir kimsedir. Eyüboğlu ailesinin en güler yüzlü hanımlarından olan eşi Makbule Hanım (gazete yazarının anneannesi) 1958’de elli beş yaşlarında kanserden öldükten sonra iyice sarsılmıştı.
Benden yaşlı çocukları olmasına karşın, Kadri ağabey, Maçka’ya gidişimde beni buldurur, rakı içmeye götürür, özellikle ölen eşiyle geçen tatlı günlerini anlatırken ağlardı.
Mustafa ve Kadri Eyüboğlu’nun ekmeğini yemeyen yoktu o yörede. Trabzon Valisi Vefa Poyraz onun evinde konaklamıştı. Kadri Eyüboğlu çok güzel horon oynardı, ben iyi bilmediğimden beni kınardı boyuna…
İsmet Zeki Eyüboğlu’nun kaleminden kısa da olsa özellikle Maçka ile ilgili duygu, bilgi ve düşüncelerini aktardım.
Anılar kişisel olmakla birlikte, yaşanmışlıkların değiştirilmeden yazılması gerçeklerin anlaşılabilmesi için çok değerli ve önemlidir.