Ülkedeki ekonomik çaresizlik, açlık sınırında yaşayanları görmek, yoksulluk sınırında mutsuz insanlarla aynı havayı teneffüs etmek ve elden bir şey gelmemesi ne kadar ıstırap verici…

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün o kadar zor şartlarda olağanüstü kararlılıkla ve milletin azmi ile emperyalist güçlerden kurtarıp bize teslim ettiği ve ‘’Ümidim Gençliktedir’’ diyerek emanet ettiği cennet vatanımızı koruyabildik ve ümidine layık olabildik mi?

Maalesef Hayır ve hepimiz hatalıyız.

Çünkü her durumdan şikâyetçi olan, hep eleştiren, hep en iyiyi bilen(!), hep değişimi başkalarından bekleyen ve gelişimi desteklemeyen bir toplum olduk.

Oysaki çözüm herkesin kendi elinde, yani bunları değiştirecek, düzeltecek olan herkesin kendisidir. Yani ‘’Sen’sin.’’

Değişim öncelikle insanın kendisinin değişmesi, kendi iradesiyle davranışlarını birey olmanın sorumluluğuyla değerlendirmesidir.

Hakkının, sorumluluğunun ve yaptığı veya yapmadığı şeylerden de sorumlu olduğunu unutmamasıdır.

Eğer birey görevini yapmazsa, eleştirdiği, yakındığı, istediği hiçbir şey de gerçekleşmeyecektir.

Gerçekleşmesi için; bilinçli birey yapısıyla ve davranışlarıyla da örnek olunmalıdır.

Şu söz çok değerlidir. "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz/ Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde."

Sosyal Demokrasi özgürlük anlayışı, insanın kendini serbestçe geliştirebileceği, düşüncelerini açıklayabileceği, katılımlarıyla siyasal, ekonomik ve kültürel yaşamı etkileyebileceği bir özgürlükler düzenini kurmaya yönelmiştir. Tüm kitaplar böyle yazar.

Yani özgürlük, eşitlik/adalet ve dayanışma sosyal demokrasinin temel değerleridir. Ezcümle birey olmanın özellikleridir…

CHP Programı da insan hak ve özgürlükleri başlığında; ‘’demokrasinin asıl öğesi özgür bireydir. Özgür olmayan bireyin, kendi potansiyelini geliştirebilmesi, yeteneklerini sergileyebilmesi, gerçek anlamda seçme yeterliliğine sahip olabilmesi mümkün değildir.’’ diye yazar.

CHP’nin temel amacı; bireyi özgürleştirmek, bireyin özgürlüklerini bilinçli olarak kullanmasını sağlamaktır.

Bütün bunlar ortada iken, her dönemin Yetkininin, Otoritesinin değişik değerler ortaya koyması sistemin ruhuna da aykırıdır.

Ekmek için Ekmeleddin, Tıpış Tıpış, Genç Olsun, Kadın Olsun, Değişim Olsun, Birlik Beraberlik (sanki bir döneme özgüymüş gibi) vb. dönemsel dayatmalar maalesef tutarsızlığın göstergesidir.

Emek, liyakat, temsiliyet ise her dönem geçerli olan değerdir. Bunları ölçebilme yeteneği geliştirilmelidir. Objektif olan bu ölçütler sübjektif değerlendirmeden çok daha değerli ve birlik beraberliği sağlayıcıdır. Başka tetikleyici bir motivasyona gerek te ihtiyaç ta yoktur.

Her dönem ortaya bir ilkesel söz (motto) atılmamalı ve buna karşı çıkanlar da, uydurulan ilkesel sözü sorgulamadan düşünmeksizin kabullenen kitlelerce linç edilmemelidir.

Sosyal demokrat parti özgür bireylerin iradelerini ortaya koyabildiği, düşünebildiği ve karar verme yeteneğinin olduğu bir partidir. Bu iradesini elinden aldığınızda o temsiliyeti ve şahsiyeti de kaybolur.

Şimdi duyuyorum yükselen itirazları. ‘’Bu dönem o dönem değil. Yakında cumhuriyeti bile tartışamayacağız. Önümüzdeki süreç son dönemeç.’’

Geçmişe bakın, adeta klasikleşmiş bir söz olduğu açıkça görülür.

Peki, sen ne yaptın bu sürece kadar. Sen ne kadar değiştin. Ne kadar kendini geliştirdin.

Aslında fark farkındalık yaratarak kazanılır. O zaman sözdeki gibi lafa değil, icraata bakacağız.

Kurumsal bakabilen insanlar kişilerle ilgilenmezler, yani esas olan yapılan iş veya uygulamadaki kurumsal davranıştır.

Sol parti baskıyı da reddeder. Çünkü Atatürk’ten de devrimciliği böyle öğrenmiştir. Aslında insanın doğasında da vardır. 12 Eylül sonrası yapılan seçimlerde Anavatan Partisinin kazanma nedenlerinin en önemlisi de yönlendirme ve baskıydı.

Etrafımızda şu üç türlü davranışta olanlar vardır.

Bazıları renksiz, kokusuz, tarafsız(!), etliye sütlüye karışmaz, sisteme ayak uydururken,

Bazıları her defasında mevcut otoriteden, güçlü olandan yana olmayı tercih ederken,

Bazıları da güçlü-güçsüz bakmaksızın, grupçuluk yapmadan bireysel mücadeleyi ve doğru olduğuna inandıkları uğrunda gerekirse koro-kor mücadeleyi sürdürmeyi yeğlemişlerdir.

Bu üç hareket tarzı ve tercih te tabii ki kişinin karakteri ile ilgilidir.

Ama yukarıda tarif edilen sosyal demokrasi ve parti programını okuduğunuzda üçüncü hareket tarzını işaret ettiği çok açıktır.

Partide tek aday ikna yöntemi hangi dönem olursa olsun, ilkelere terstir, doğru değildir.

Kaldı ki çok adaylı seçimlerde katılım yüksek olur, yarış olur ve demokrasinin gereğinin yapılmasının iç huzuru olur.

Her dönem çok değerlidir, her seçim çok değerlidir, geçtiğimiz seçimler kazanılsa idi önümüzdeki seçim çok kritik denecek miydi?

Keşke ön seçim olsa, keşke çarşaf liste olsa, keşke üye güncellemesi ile özgür bireylerin seçme yetenekleriyle seçimler yapılabilse. Peki, sen bunun için ne yaptın?

Tekraren yazayım, çözüm herkesin kendi elinde, yani bunları değiştirecek, düzeltecek olan herkesin kendisidir. Yani ‘’SEN’’

Alışılagelmiş seçimler bitsin artık. Sen bitireceksin, sen, bekleme kimseden medet.

Seçim başlıyor, hop blok liste, hani herkes aynı fikirde idi. Pes…

Birlik beraberlik lafları et, sonra blok liste. Bari onu doğru yapalım. Hemen sosyal medyada renk kavgası başlasın. Bari bırakın renklerin kardeşliği kalsın. Yani iki aday veya üç, dört adayın listesi normal beyaz kâğıt olsa ne olur ki?

Kim çıkarmış renk farklılığını? Muhtemelen okuma yazma bilmeyenler için olabilir. Artık kaldı mı ki…

Çözüm sende, çare sensin, bekleme, hak gaspı varsa ve süreklilik arz ediyorsa itiraz da senin ana sütün gibi hakkındır.

Sana hak gaspını yapan düşünsün, sen değişimi başlat, yanarsa dünya yansın…