Türkiye’nin küresel güç mücadelesi sürecinde, milli çıkarları ve değerleri önceleyen yönetime, iç cephenin sağlam tutulmasına, bu değişime uyum sağlanmasına, gerekirse jeopolitik konumunun yeniden tanımlanması gerekir. Türkiye, öncelikle ABD’nin dayattığı mevcut dünya düzeninin insanlık, dünya barışı ve kendi çıkarları için uygun olup olmadığını değerlendirmelidir.

Başka taraftan da komşusu aç yatarken rahat etmeyen bir medeniyetin temsili söz konusu. Yani adalet, vicdan, paylaşma kabiliyeti gösteren nadir toplum, ülke ve milletten bahsediyorum. Zaten medeniyet insanını da bu zihniyet yapabiliyor.  Dünyaya yeni fikir üreten, bu fikri eyleme dönüştürebilen, küresel aktör niteliği taşıyan güç meydana çıkıyor.  

Binlerce kilometre batıdaki Kosova duvarlarına Ayyıldız bayrağı asıp Türklerin gelmesini bekliyorsa, yine kilometrece uzaklıktaki Afrika’da vatandaş siyah sancağın İstanbul’da tekrar dalgalanmasını bekliyoruz diyorsa ve binlerce kilometre doğumuzdaki Orta Asya elimizi uzatmamızı bekliyorsa, küresel güç olma içinde olmalıyız. Başarıya ulaşılması için de içeride söz, iş ve fikir birliği elzemdir.

Bu kapsamda üç kurum önemlidir.  Bunlar devlet, aile, okul. Buralarda “bir olmak” gerekir. Kopukluk olursa ve yama varsa ilerlenemez. Hasım ne yapar?  Devletin etkinliğini, aile yapılarını ve eğitimi bozar. Bunlara sahip çıkılmalı, geriye dönülmesi önlenmeli, her şartta ilerlenmenin önü açılmalı. Bir ilkokul öğrencisi hem okulunda hem de evinde şunu bilmeli ve andını içmeli: “Ülkem küresel güç olacak! İnsanlığa daha fazla katkı verecek! Ülküm bu yolda bir olmaktır, yükseklerde uçmaktır.”