Gözyaşlarım biriktikleri pınarlarımdan aşağıya süzülürken parmaklarım tuşlara basıyor. Boğazım da bir yumru var şimdi. Yutkunamıyorum, nefes alamıyorum. Her sabah doğan güneş bile içimi ısıtamıyor artık. Nedir beni bu kadar aciz kılan, nedir sesimin çıkmasını engelleyen bu hissiyat? Yabancıyım, yalnızım bu yolda. Geri de bıraktıklarım da, aldıklarımda, verdiklerimde önümde duruyorlar şimdi. Ellerimi uzatsam tutacak kadar yakın bir o kadar da uzağım. Geçmiş dediğimiz şey ne kadar da acımasız. Önümüze bakmamıza, geleceğe koşmamıza nasıl da engel oluyor bu duygular. Arapsaçı misali nasıl da sarıyorlar etrafımızı. İnsan bu mu gerçekten? Duygular mı bizi insan yapan yoksa tam tersi bizi insanlıktan çıkaran. Bilmiyorum.

Daha önce hiç duymadığım bir tür müzik kulaklarımda çalıyor. Bağırışlar, mutluluklar, kahkahalar, acılar hepsi karışmış kulaklarımın içindeler sanki. Dans ederken buluyorum kendimi. Bedenim ritme göre hareket ediyor. Ruhumun ilacı değil bu. Ruhum yorgun, bedenim halsiz.

Kelimelerin içimde ki çırpınışı, gökyüzüne yayılışı ve oradan çıkıp bulutlara uzanma isteği arasında bir balığın avcının elinden kurtulma çabası kadar kısa bir mesafe var. Bir karınca kadar yol alıyor duygularım. Küçük karıncanın duygulara dayanarak kıpırdanışı kadar hafif, gökyüzü kadar sonsuz benim dünyam.

Dünya hoş kal bundan sonra. Sevmeyi, sevilmeyi, dik durmayı öğret insanlara. Yine de iyi ki gördüm seni, denedim, yaşadım, umutlarımı gömdüm senin mezarına. Bir çiçek bırakanım olur umuduyla.