Sevdiğinizi kaç gün beklersiniz?
Varsayalım ki iletişim kanallarının olmadığı bir çağda yaşıyorsunuz. Ya da son dönemde sıkça dillendirilen komplo teorilerinden birinin gerçekleşmiş olduğunu varsayalım. Güçlü bir manyetik dalga sonrası bütün elektronik iletişim kanallarının kullanılamaz hale geldiğini kabul edelim.
Böyle bir ortamda sevdiğinizden haber alamadan, onu sabırla kaç gün beklersiniz?  
Bir veya iki gün? Elbette ki sevdiğiniz biri için bu sabretmek bile sayılmaz.
Bir ya da iki hafta? Her gün şehir meydanından saat 5’te! Bugün gelir, diyerek sabırla yola çıkmanız yine muhtemel.
Peki; bir ay, iki ay? Acaba başına bir şey gelmiş olmasın! Acaba’lar ardı ardına zihninizdeki olasılıklar denizini genişletirken sabredebilir misiniz?  
On ay, on bir ay, bir yıl. Belki de hiç gelmeyecek! Belki sizi unuttu. Doğrular, yanlışlar iç içe geçmeye anılar silinmeye başladığında nasıl bir duruş göstereceksiniz?  
“Aklını oynattı, her gün bu saatte geliyor” Bu sözlere tahammül edebilir misiniz? Ya da tahammül etmeniz doğru mu ki!
Bundan yaklaşık yüz yıl önce, 1924 yılında, Tokyo Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nde görev yapan Hidesaburo Ueno isimli bir profesör küçük bir köpek yavrusu sahiplendi. Atika cinsi bu köpeğe Japonca’ da sekizinci anlamına gelen Hachiko ismini koydu.


Hachiko her sabah işe gitmek için metroyu kullanan profesöre eşlik ediyor ve sonra eve dönüyordu. Sevimli köpek zamanla profesörün eve dönüş saatlerini kendiliğinden öğrendi. Ve profesörün aynı yoldan geri döneceğini düşünerek onu metronun kapısında beklemeye başladı. Herkesi şaşırtan bu olay sonrasında Hachiko düzenli olarak her gün profesörü karşılamaya devam etti.
Tam bir yıl boyunca bu ikili her sabah beraber metroya kadar gidip her akşam beraber metrodan eve döndüler. Ancak 21 Mayıs 1925’de profesör üniversitede kalp krizi geçirdi ve hayata gözlerini yumdu. O akşam Hachiko metro kapısında bekliyordu. Artık kavuşamayacaklardı ancak Hachiko bundan habersizdi. Ertesi gün profesörün geliş saatinde tekrar metro kapısındaydı. Bir sonraki günde.
Profesörün geleceği umuduyla her gün evden kaçarak metro kapısına gitti. Bir müddet sonra metronun yakınlarında yaşamaya başladı. Hayatının geri kalanını profesörün dönüş saatinde metro kapısında olacak şekilde ayarladı.

Onun bu sabırlı bekleyişi önce metro çevresinde, sonra şehirde yankı buldu. Profesörün öğrencilerinden biri, Atika cinsi bu köpek hakkında 1932 yılında bir makale yayınlayınca Hachiko ülke çapında ilgi görmeye başladı. Hakkında haberler yapıldı. Sadece 30 safkan kalmış olan bu cins hakkında yeni bir farkındalık oluştu.
Ülke genelinden Hachiko’nun beslenmesi için metro istasyonuna para gönderilmeye başlandı. Ulusal anlamda büyük bir ün kazandı. Ve 1935 yılının 8 Mart günü, 11 yaşında olan Hachiko metronun yakınlarındaki bir sokak kenarında ölü bulundu. Tam dokuz yıl dokuz ay on beş gün boyunca profesörü sabırla beklemişti. Profesörün istasyona geldiği vakitte, istasyon kapısının tam karşısında.
Ölümünün ardından Hachiko’nun sadakatle beklediği yere onun bronzdan bir heykeli koyuldu. Onun bu heykeli sadakatin sembolü haline geldi. Ölüm yıldönümü heykel başında anılmaya başlandı. Hikâyesi önce 1987 yılında Japonya’da, sonra 2009 yılında Amerika’da filmlere konu oldu.
Hachiko gösterdiği sadakatle unutulmaz bir hikâye yazmayı başardı. TRT’nin fenomen dizisi olan Leyla ile Mecnun’daki İsmail Abi’nin “O gemi bir gün gelecek” inancına kendisini adaması gibi.
Belki gelmeyecektir gelmesi beklenen.
Kim bilir belki de “beklemektir” gelmesi gereken.