Bugün iktidar, “başarısız” olsunlar diye seçildikleri andan itibaren CHP Belediyelerini cezalandırıyor. Ucuz faizle bulunan kredileri onaylanıp serbest bırakmıyor. On iki Avrupa ülkesinden büyük halkın seçtiği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı içeri atılıyor. Suç isnat edebilmek için “gizli, gizlenmiş” tanıklar uyduruluyor, birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci dalga operasyonlar düzenleniyor… Suçlu gösterebilmek için “yalanla inşa edilen iftiraların” hiçbirisine delil bulup uyduramıyorlar, tüm iddiaları asılsız ve askıda kalıyor. Türlü çeşitli vaatlerle itirafçılar yaratılıyor. Adalet, hukuk, özgür iradenin dışına taşınıyor. Belediyelerin işleri yürümüyor. Olan vatandaşa oluyor, oy veren de oy vermeyen de cezalandırılıyor. İlginç olan, oy verenlerden kimse ağızını açıp “bizim ne günahımız var” demiyor. Sopa gibi kullanılan yargı “namuslu, doğru, dürüst, ahlaklı” insanların başına iniyor, ailelerini parçalıyor.

Belediye başkanları görevden alınıyor, yerlerine kayyımlar atanıyor. Seçmenin hakkı, yani milli irade gasp ediliyor. Bu, aynı zamanda hem anayasal hem de demokratik haklar ve özgürlükler suçudur. Ne kadar yadsınırsa yadsınsın dünya tanık oluyor, olan biteni de tarih yazıyor.

Bunlar neden yapılmaktadır?

Hakem milletse, milletin dediği olursa, seçilemediğini, kazanamadığını, kaybettiğini kabul edeceksin ve çekileceksin. Seçimle gelen, seçimle gider. Demokrasinin gereği de budur. “Demokrasiyle gelirim, ama demokrasiyle gitmem” diyorsan, bu rejimi çıkmaza sokmaktır, rejimi işlemez hale getirmektir. Bu da insanları antidemokratik yollara itmekten başka bir işe yaramaz. Bu yöntemle millet -demokrasinin işlemeyişinden ötürü- 60’lı, 70’li, 80’li yıllarda çok ağır bedeller ödedi, etkileri hala silinmedi-bedellerin daha ağırını öder. Bir kısım siyasi insan ve genç adam darağacına çekildi. Salt yöneticilerin yetersizliklerinden ötürü. Millet iradesini, tek kişinin iradesine indirgemek “totaliterliktir, despotluktur” ki, o da milli iradeyi yok eder.

Her ne kadar seçimlerde “oy verenlere hizmet var, oy vermeyenlere hizmet yok” denildiyse de “oy vermeyenlerle birlikte oy verenler de cezalandırıldı, cezalandırılıyor.“

Son gözaltına alma olayı da neydi öyle, tam Hitlerlik bir görüntü: Düşman askerlerine, teröristlere reva görülmeyen muamele “devletin, milletin” görev verdiği, kelepçelenen, sağ ve sol kollarından tutularak polislerce götürülen insanlarına reva görülüyor. Ağızlarından düşürmedikleri “hukuk devletinde”, böyle bir görüntü olabilir mi? Hani “suç sabitlenene kadar insanlar” masumdu? Masum insanların hakkını, hukukunu, adaletini kimler sağlayacak, mağduriyetini kimler-hangi hukuk insanları-mahkemeler koruyup giderecektir? “Masumiyet karinesine” ne oldu? Suçları söylenmeden, suçlu muamelesi yapılan insanların ailelerine, anne-baba ve çocuklarına ve bu millete nasıl anlatılacak bu görüntüler? Dünya Hitler gibi toplama kamplarına götürülen insan sıralarını gördükten sonra Türkiye’nin demokrasi ile yönetildiğine nasıl inanır?

İtirazı olan ve itiraz eden öğrenciler içeriye atılıyor. / İtirazı olan gazeteciler, yazarlar içeriye atılıyor. / İşlerini doğru, dürüst, namuslu bir biçimde yapan, muhalif belediye başkanları ve görevliler içeriye atılıyor. İnsanların zaaflarından yararlanılarak FETÖ yöntemiyle itirafçı olmaya zorlanıyor, suç ve suçlu üretilmeye çalışılıyor. / Ülke genelinde çok güzel işler başarmış, sanatı kabul görmüş, ünlenmiş sanatçıların konserleri iptal ediliyor. / Kafasına copla vurulan, biber gazıyla gözleri yakılan, nefes alamaz duruma getirilen, tekmeyle kaburgaları kırılan, gırtlağına diz basıp nefessiz bırakılan, savcı emriyle toplatılan, içeri atılan çocuklar kimindir? Her geçen gün şiddeti artarak büyüyen psikolojik baskılarla örülen korku duvarları kimler için örülüyor? Dünyayı, ülkesini, gelişmeleri ve değişmeleri bilen insanlar soluk alıp konuşamıyor, yazamıyor, iş yapamıyor. Oy veren de vermeyen de cezalandırılıyor. Bu insanlık dışı davranışlar, tutuklamalar daha ne zamana kadar sürecek?
Her insanın yüreği bir hapishane oldu. Örülen korku duvarlarıyla ülke baştanbaşa hapishaneye döndü. Gece yarıları, sabaha karşı FETÖ yöntemleriyle başkanlar, belediye görevlileri, yazarlar, gazeteciler “vatan haini” muamelesiyle, yapılan baskınlarla apar topar alınıp götürülüyor. Bunca iletişimin geliştiği bir çağda hangi düşünce, hangi inanç yasaklanabilir?

Sopa olarak kullanılan yargının en aktif elemanları “yaratılan Zekeriya Özlerle” suç icat etme makinelerine dönüştürüldüler. Dün nasıl “türbanlı bacımın üstüne işediler” ya da “camiyi meyhaneye cevirdiler” yalanını yıllarca kullanabilmişlerse, bugün de atılan “yolsuzluk” yalanlarıyla aynı “itibar suikastları” yapılıyor, yalanla ülke yönetiliyor Ama ne yapılırsa yapılsın “göl maya tutmuyor”, halk inanmıyor, milyonlar meydanları doldurmaya devam ediyor.

Şiddet, geri dönüşü olmayan bir yoldur. Şiddet daima şiddeti çağırır. Etkili ve yetkili tüm insanları aklıselime - sağduyuya çağırıyorum. Herkes bilir ki, gereğinden fazla gerilen yay kırılır ve bu bir kehanet değildir.

Birileri CHP’ye “yönünü Ankara’ya, Atatürk’e dönsün” diye akıl öğretiyor. Ya onlar Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yönünü nereye çevirdiler, hele onu bir söylesinler. Sevr öncesi, Mondros sonrasına döndürülmeye çalışıldığı, Lozan’ın kaldırılmak istendiği anlaşılmadı mı sanılıyor?

Sevgiyle, esenlikle kalınız…