Dünyanın her yerinde olan ancak bizde her şeyde olduğu gibi daha da abartılı olan bir konudur doğa katliamı! Her şeyi abartılı yapan bir toplum olmamızdan mıdır inanın bilmiyorum! Doğa katliamlarıyla ilgili o kadar çok şeylere şahit oldum ki bazılarını size daha önceki yazılarımda aktarmıştım.

Ancak bugün size üzülerek şahit olduğum bir başka doğa katliamından bahsetmek istiyorum. Yayla içi yol yapımında da öyle abartılı işler yapmaya başlamışız ki yaylaları tahrip etmede sınır tanımamışız!

İnanın yabancı biri dozer alıp da, “Yaylanın içinden size yol yapacağım. Siz de bundan faydalanacaksınız!” dese yaylada yaşayanlar onun karşısına dikilerek, “Çayırlıklarımızı mahvetmenize, yaylamızın doğal yapısını bozmanıza izin vermeyiz!” derler. Onunla da kalmayıp, “Biz yol istemiyoruz!” diye haykırırlar.

İtirazlarına devam ederek, “İneklerimiz bu yapacağınız yollar yüzünden oluşacak engellerden geçemez! Bu yollar yaylamızı mahveder! Biz doğamızı size bozdurmayız!” deyip adamı da temiz bir döverler diye düşünüyorum. Çünkü bundan otuz sene önce bu haykırışlara şahit olmuştum.

Ancak gel gör ki itiraz ettikleri doğa katliamını o sırada yaylada yaşayan, doğayı tanıyan, doğaya saygı duyan, doğayı koruyabilmek adına yetkililerin karşısına tüm azmiyle çıkan nesil bu dünyadan göç etmesinden sonra gelen nesil bu azmi gösteremedi.

Yani anlayacağınız şimdi orada yaşayanlar büyüklerinin tam karşıtı işler yapmakta! Yaptıkları bu doğa katliamını mubah sayan, onu görmezden gelen, hatta mevzusu açıldı mı hemen kapatan bir anlayışın hakim olduğu düşünce şurada çok değil on beş sene sonra o güzelim doğayı mahvetmiş olacak! "Söylemedi!" demeyin!

Yayla içindeki yollar bizlerin doğaya düpedüz uyguladığı nankörlük adımlarıdır. Doğa yok olursa bizim de yok olacağımızı unutmuşuz. Sanki yok olmak için elimizden gelen nankörlüğü yapmak uğruna hızlı adımlar atmaktayız. Bizlerin yapmış olduğu bu intihar girişimini anlamış değilim.

Bizler yıllar boyunca yaşama ve ayakta kalma mücadelesi verirken diğer canlılar gibi doğayı ve doğal kaynakları olduğu gibi kabul etmemişiz. Yaşam koşullarımızı her geçen gün iyileştirme doğrultusunda, doğaya ve diğer canlılara zarar vermeden hiç vazgeçmemişiz. Anlayacağınız nankörlükte sınır tanımamışız!

En son yaylam olan Paparza'ya on beş yıl önce gitmiştim. O zamanki düşüncelerimi bakın nasıl yazıya dökmüşüm?

Bir ses gelir uzaklardan; sadece onun sesi varmış gibi çınlar kulağında. Oradan anlarsın ileride inekler otluyor diye! Ancak o sesi duyan 'Kise' yalnız bırakmaz sessizlikte olan çıngırak sesini; keskin keskin bağırır: “Ben de buradayım.” diye. İşte, başlamıştır sesler senfonisi. Karatavuğun sesini duyarsın o keskin uçuşunda. Bir an ayaklarının dibinde kıpırdamalar başlamıştır, ormanda alarm vurmuş gibi.

Bir rüzgâr eser, yaprak kıpırdar, biri diğerini sallar, karınca taşıdığı yükün ağırlığını hisseder. Sen ise hafif hafif rahatladığını hissedersin yakıcı güneşte. İşte, o an baktığın tarafta bulunan orman esintisi sana ulaşmıştır, yüzüne vuran serinlikle! Sen bakışını alamazsın o baktığın tarafta bulunan orman denizinden!

Şimdi bakıyorum da o orman denizine yapılan yollarla nasıl da o güzel görüntüyü mahvetmişler. Bir yaylanın içinde bu kadar yol yapılır mı? Bize bahşedilen o coğrafyayı, o muhteşem güzellikleri, sırf birileri istedi diye hiç bir izin alınmadan bir yol uğruna bu katliam yapılır mı?

Yayla içindeki yeşil denizi bir baklavacının baklavayı bölmesi gibi dilim dilim yapmışlar! Bir an kendinizi inşaat sahasında gibi hissediyorsunuz!

Bu yol katliamı yapılırken bunu engelleyecek yöneticiler neredeydiler? Yayla nedir? Doğa nedir? Bize lütfedilmiş bir zenginliği gücü elimizde tuttuğumuz için mahvetmeden koruyamaz mıyız? Yaylanın doğal güzelliğini ve o güzelim çayırlarını bir köstebek içgüdüsüyle “Her yere yol yapacağız!” diye mahvetmeden koruyamaz mıyız?

Doğa bizim değil! Yaylalar bizim değil! Bu güzellikleri koruma yönünde sahiplensek de her yeri yol uğruna mahvetmeden korusak olmaz mı?

Bir örümcek ağının görüntüsü gibi olmuş yaylanın içindeki yollar. İneklerin yürüyüş yolları kesilmiş! Madenlerde yapılan terasları andıran şekle bürünmüş güzelim çayırlar!

Doğanın dokusunu bozmadan, ona zarar vermeden, bir tane ağacı bile kesmeden yapabiliyorsan o yol medeniyetin yoludur. Ama bunu yapamıyorsan bu medeniyetsizliğin göstergesidir!

Yaylamın ağlama çığlığı hala kulağımdan gitmiyor! Selam olsun babam Ahmet Hilmi'ye! Selam olsun amcalarım İzzet Nazmi'ye, Şekerali'ye, Ahmetağa'ya, Muzaffer'e, Cevdet'e, Temel'e, Yılmaz'a, Salih Zeki'ye, Rahmi’ye, Şeref'e, Ali İhsan'a, Mustafa Efendi'ye, Osman Fevzi'ye! Mekanları cennet olsun doğa koruyucularının.