Artvin, yazarı, ozanı çok olan bir yöredir. Doğa güzelliği etkilemiştir insanımızı. Kendi içindeki sevgi ve güzellikle doğadaki güzellik birleşince iyiye, güzele yönelme sevincini dizeleriyle satırlarıyla dökerler önümüze. İşte bu yaklaşım bizi çağdaşlığa taşımaktadır.

Altı bin yıllık tarihi geçmişiyle, kültür ve uygarlık tır Artvin. Çoruh üzerinde sıralanan derelerimizde asırlara meydan okumuş kemer köprüleri, geçmişin kültürünü yansıtan ibadet yerleri, savunma amaçlı kaleleri ile bizi altı bin yıl gerilere götürmektedir de.
Güney Kafkasların kültürü ile yerel kültürün birleşimi ayrı bir duyarlılık ayrı bir sevgi yığını sermiştir önümüze. Serilen duygu çağdaşlığa taşımaktadır bizleri.

Artvinli; acı ile tatlıyı; güzellikle çirkinliği iç içe yaşamıştır. Sert, hırçın doğa insanımızı pişirmiş, olgunlaştırmıştır. Artvin’in insanı, bilgeliği, insanlığı, saygıyı, dostluğu bu hırçın doğada törpülene törpülene elde etmiştir.

Bu bilge insanımızı yücelten, paylaşmasını sevmesidir. Aldıkları; aile, toplumsal, okul eğitimleri; beraberlerinde getirdikleri gelenekler onları ‘insan’ yapmıştır. Elinde olanı komşusu ile paylaşır. “Benden sonra tufan...” diyen ve düşünen insanlara hep gülmüştür. Çünkü acıyı da güzeli de komşusuyla paylaşmak ona ayrı bir haz verir. Ekimde, biçimde beraberdir insanlarımız. İmece usulü çalışır. Güçsüzün tarlasını, çayırını çıkar beklemeden biçer. Çünkü onu, insanlık borcu olarak bilir.

Artvin insanının özünde vurmak kırmak yoktur. İncelendiğinde görülür ki Artvin tutukevlerinde cinayetten insan bulunmamaktadır. Hapisteki insanlarımızın suçu ormandan ağaç kesmektir. Silah taşımaz ve onu tehdit aracı olarak göstermeyi ayıp sayar. Çünkü onun ruhunda kavga değil barış, düşmanlık değil dostluk vardır.

Doğayı tahrip ederek, Artvin insanının nefes almasını sağlayan Kafkasör ve yöresinde altın arama girişiminde bulunanlara insanımızın gösterdiği onurlu mücadele bile o yörenin insanın kültürünü ve vatanseverliğini gösterir. İnsanımızı terör örgütleriyle eşit tutmak eminim ki haksızlıktır.

Bu güzel insanlar tarih boyunca acılarla, ayrılıklarla iç içe olmuşlardır. Osmanlı-Rus Savaşı ki bir adı da 93 savaşı’dır ya. Bu savaş bizi tam 43 yıl tutsaklığa mahkûm etmiştir. Ruhunda, yaşama biçiminde özgürlük bulunan insanlarımız, 43 yıl gibi uzun tutsaklığı “aslanı kafese koymak” gibi geliyor bana. Doğasına aykırı yaşam sürmek... Acıları acısı olmuş insanımız için. Kimisi göç etmiş Anadolu’nun içerlerine. Kimisi beklemiş kurtuluşu.
Ne yazık ki göçü durduramıyoruz bugün de. 1975 yıllarında Şavşat’ta yaşayan insan sayısı  48 binken bugün 17 bine düşmüştür. Suçlu kimdir?
Herhalde halkımızdır diyemeyiz. Oraya üretime dönük yatırım yapamayan kişilerdedir dersem doğruyu söylemiş olmaz mıyım?
Göllerinde yüzer yaban kazları
Yaylalarda turnalarla büyüdük
O n yedide gelin ettik kızları
Davullarla zurnalarla büyüdük.  

(O.K.)

Ozan, Artvin’e hayat veren ve dağlarına, derelerine, ormanlarına güzellik  katan özünde insandır. İnsanın olmadığı yerde doğa güzelliği neye yarar ki? Çünkü her güzel, kendini görecek göz, sevecek gönül arar. Aradığı gönül yoksa kime sunacak ki güzelliğini?
Derelerimizde yapılan HES’ler, Çoruh üzerinde kurulan barajlar bir  taraftan doğayı , tarihi söküp atıyor diğer taraftan insanımızı yerinden yurdundan ediyor.
Çoruh Nehri üzerinde yapılan barajların 20 binin üzerinde insanımızı göçe zorladığını biliyor muydunuz? Çoruh kıyısında üzümü, inciri, dutu, zeytini, kirazı, domatesi, biberi ile geçimini sağlayan insanlarımızın eline üç- beş kuruş vererek 20 köy ve bir ilçemizi sulara gömüyoruz. Bir de tarihimizi ve  anılarımızı da yok ediyoruz..
Görüyoruz ki değerlerimiz teker teker yok ediliyor. Tarihi ile doğası ile tarihe ışık tutan topraklarımız anlamsızlaştırılıyor. Artvin insansızlaştırılıyor, yaşam alanları daraltılıyor.
Ne dersiniz, Artvin’imiz bu olumsuzlukları hak ediyor mu?