Uzun yıllar sonra sinemaya gittim ve merhum Mustafa Pehlivan’ın konu edildiği ‘Ankara Yazı’ adı filmi izleme imkanı buldum.
Hayatımda seyrettiğim, konusundan bu kadar uzak; yazılan, çizilen ve oynanan, 1980 öncesini anlatan film, merhum Pehlivan’ın devlet tarafından katledilişini anlatılıyor.
Filmde merhum Pehlivan Ankara Emniyeti tarafından içeri alınıyor. O zamanki siyasi şubede acımasızca dövülüyor, sövülüyor. Yetmiyor bu devletin polisi merhum Pehlivan üzerinde yakaladığı nişanlısının şalını öpüyor, kokluyor.
İşkence altında merhum Pehlivan yüzü, gözü annesinin bile tanımayacağı şekilde hakim karşısına çıkarılıyor. Hakim merhum Pehlivan’ın avukatına “kes sesini be” diyor.
Buradan İl Emniyet Müdürü Murat Köksal’a sesleniyorum. Türk polisini böyle aşağılayan bu film yapımcısını ve avukatların haysiyetini korumak açısından baro başkanı acilen mahkemeye vermelidir.
TCK’nın 146/3 göre vatanın bölünmez bütünlüğüne kast etmekten merhum Pehlivan değil hiçbir ülkücü yargılanmadı.
Ülkücüler, başbakan Ecevit’in İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş döneminde ağır işkenceler gördü. İşkence dosyalarını merhum başbuğ Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e takdim etti. Bir müddet sonra Mısır Büyükelçiliği’ni basan teröristler, kapıda nöbet tutan Türk polisini öldürür.
İki gün büyükelçiyi rehin aldıktan sonra bakan Güneş teröristleri tek tek öpüp kutlayınca istifa etmek zorunda kalır. Çok kısa bir müddet sonra ara seçimlerde CHP oyları düşünce hükümette istifa etmek zorunda kalır ve 1980 ihtilalinde ülkücüler günahsız yere yargılandı. Doğru ancak eylemlerine uyan ferdi suçlardan TCK 450/4’e göre yargılandı. Evet birçoğu asıldı ancak ihtilalci sırf askerler nostalji yapmak için bir sağdan bir soldan asarak etrafa tarafsızız görüntüsü verdiler.
Aslında 1978 askeri şurasında başbakan Bülent Ecevit tarafından askeri tahammüllere aykırı görülmemiş bir uygulama ile Ege Ordu Komutanı Kenan Evren 1. Ordu Komutanlığı’na atanarak önü açılmış. Buradan KKK ve oradan da Genelkurmay Başkanlığı’na terfi ettirilmiştir.
Orgeneral Evren, Genelkurmay Başkanlığı’na geldikten sonra ülkenin yarısında sıkıyönetim ilan edilmiş ancak kan oluk oluk akmaya devam etmiştir. Asker ihtilalin şartları oluşması için beklemiş bunu daha sonra Kenan Evren itiraf da etmiştir.
Bilindiği üzere 11 Eylül 1980 günü oluk oluk kan akarken, 12 Eylül’de burun kanamasından acil servise giden bile olmamıştır. Bu şartların en önemlisi de o zamanki sol görüşlü paşalar, muhtırayı da ihtilali de sağ iktidarlara yaparlar. Bu ülkede asla sol görüşlü cumhurbaşkanına ve başbakana bırakın ihtilal yapmayı tek bir muhtıra bile verilmemiştir.
Gelelim asıl konumuza ailesine sormadan, araştırmadan yapılan bu Ankara Yazı adlı filmde baştan sona yalan ve yanlıştır. Senaryosu uyduruktur. Merhum Pehlivan’ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından okunan mektubu dışında hiçbir doğru yanı yoktur.
Olayların MHP ile hiç ilgisi yoktur. Başbuğ ve arkadaşları beraat ederek cezaevinden çıkmıştır ve ayrıca ülkü ocakları genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, MHP değil ülkü ocakları davasından yargılanmıştır. Balgat katliamı saat 21.15’te olmuş makineli tüfekler değil iki ayrı tabanca kullanılmış. Merhum Pehlivan babasının yanında demirci değil öğrenciydi.
O günleri bizzat yaşayan sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanan, idam cezaları alan bizler 9. Kolordu Komutanı Korgeneral Selahattin Çambazoğlu’nun adli müşavirine “Biz vatan ve devletin bekası için buradayız. Siz bizi vatan hainleriyle aynı kefeye koyuyorsunuz. Aynı koğuşlara, aynı ranzalara tıktınız. Bir sağdan bir soldan asarak nostalji yapıyorsunuz. Cezam askeri Yargıtay’da tasdik olmadan masumiyet karinesi üzerimde iken TRT’ye çıkardınız. Beni ekranda izleyen babam kalp krizinden öldü. Şimdi bizler buradan Allah ömür verirse çıkacağız bu vatan hainleri bir başka örgüt ismiyle gelip sizin o kutsal üniformalarınıza kurşun yağdıracaklar. Onlar sizin önünüzde bizi engel görülüyorlar bilginiz olsun. Bu sözleri lütfen paşalarınıza söyleyin” demiştim.
Aradan 40 yıl geçse de benim askerim, benim polisim kurşunlanırken yine benim bağrım yanıyor!