Dafnunda derlerdi ismine, sonradan Çömlekçi oldu. Defne anlamını taşıyan Dafnunda'dan çömlek yapımının yoğunlaştığı yer olarak ismini taşıdığı zaman tüneli içinde hep Karadeniz'in denize açılan kapısıydı Çömlekçi. Bir zamanlar Venediklilerle Cenevizlilerin imtiyaz elde etme adına bu doğal limanı paylaşamadıklarını tarihi günlükler yazar. Rekabet o denli boyutlara ulaşırdı ki iki denizci ve tacir koloni devletinin tüccarları arasında rekabetten doğan kavgalara da şahit olmuştur Çömlekçi.

İpek Yolu'nun Karadeniz'deki son durağı olan Çömlekçi ne gemiler ve kervanlara ev sahipliği yapmıştı.

Doğu ile batıyı birleştiren liman kenti Trabzon'un dilleri, dinleri, ırkları farklı insanlardan oluşan tüccarları, kervanları hep bu kıyılarda buluşmuşlardı.

Adeta kültürel bir ticari panayırın yaşandığı Çömlekçi bugünlerde büyük bir değişim yaşıyor. O güzelim ahşap bahçeli evlerin etrafını kangren gibi saran ne olduğu belirsiz yapılar bir bir yıkıldı.

Sanki çölün ortasındaki bir vaha gibi yeşille donatılmış sevimli küçük konutlar ortaya çıktı.

Çömlekçi tarihin zaman yolculuğunda sahili ve limanı ile sadece Trabzon'a değil tüm ülkeye can katarken birdenbire sivrisineklerin üremeye başladığı bataklık haline gelmişti. Bir devletin yıkımı ile başlayan toplumsal erozyonun tez konusu olabilecek canlı örneği haline gelen Çömlekçi'den önce o mutlu hanelerin insanları uzaklaştı.

Onları terk ettiler ve her türlü suça meyilli insanlar mahalleye doluştu. Ve sonunda virüs tüm bedeni tüketince Çömlekçi diye bir mahalle küllerinden yeniden doğmak üzere yapılanma sürecine girdi.

Tarihi mekanlar ortaya çıktı. Trabzon'un klasik sivil mimari örneklerinden olan evlerle birlikte geleneksel yaşam alanları kendini gösterdi. Şimdi bu geleneksel yaşam alanlarını koruyarak fonksiyonel hale getirme zamanı. Tarihi mekânlar koruma amaçlı fonksiyonel hale getirilirse yaşarlar. Çömlekçi tarihi kimliğine kavuşurken elde kalan yaşam alanlarının kültür ve turizme yönelik fonksiyonel hale getirilmesi ile güzel bir cazibe merkezi haline gelebilir.

YAYLA KENT YOK OLDU KİTABESİ KORUNSA BARİ

Büyük umutlarla kurulmuştu. Örnek olacaktı. Yayla turizmine ivme kazandıracaktı. Turizmin çeşitlendirilmesi anlamında Trabzon'a değer katacaktı. Türkiye'de bir ilkti. Yapılırken çok bürokratik engeller yaşandı. Orman arazisi idi. Tahsisinde sorunlar çıktı. Çözüldü. Yöreye uygun mimari üsluba uygun evler yapıldı. Adına Hıdırnebi Yayla Kent kondu. İşletmeciye verildi. İl Özel İdaresi sahipliğinde idi. İlk zamanlar çok güzel işletildi. Gerçekten Trabzon turizmine çok değer kattı. Sonra işletme ile ihtilaflar çıktı. Mahkeme tazminat filan derken Yaylakent giderek eski canlılığını kaybetmeye başladı. Sonra Trabzon Büyükşehir Belediye statüsüne geçti. İl Özel idareleri kaldırıldı. Birçok yer gibi Hıdırnebi Yayla Kent de Büyükşehir Belediyesi’ne devredildi.

İşletmeci ile yine sorunlar yaşandı. Ve sonunda binaların bakımsızlığı idarelerin ilgisizliği derken Yayla Kent'e dozerler girdi. 1998’lerde büyük bir heves ve umutla kurulan Yayla turizminin simge tesisi yıkılıp dümdüz edildi. Bir kitabesi vardı girişte yayla kentin. Yapılış amacını belirtiyordu. Zamanın valisi merhum İsmet Gürbüz Civelek tarafından yaptırılmıştı. Yayla Kent yıkıldı gitti. Yerine ne yapılacak belli değil. O kitabeyi de kırıp atmamışsalar bir önerim olacak. Yeni bir tesis yapılacaksa, uygun bir noktasına Yayla Kent kavramının ilk örneği olan tesisin hatırlanması adına bu kitabe konulabilir. Konulsun ki hangi amaçla bu tür tesisler yapıldığını herkes öğrensin.

TARİHİ CAMİLERDE TABELA KİRLİLİĞİ

Trabzon tarihi yapılar bakımından zengin bir varlığa sahip. Camilerimiz de bu zenginliğin birer parçası.

Korunması gereken en önemli değerlerimiz. Tarihi camilerimiz bizim gözbebeğimiz olmalı. Orijinaline zarar gelmemeleri için hassas davranmalıyız. Camilerin tümünde tek tip diyebileceğimiz bir tabela var.

Estetikten yoksunluklarını bir tarafa bıraktık, her caminin tabiri caizse böğrüne çakılan bu plastiğimsi maddeden yapılmış tabelâlar hiç de yakışmamış. Oysa tarihi tescilli camiler başta olmak üzere kültür varlıklarına yapılacak her türlü tasarrufta çok dikkat etmek gerekir. Betonarme evine bile asılmayacak bir tabela nasıl olur da yüzyıllardan bu yana dini hizmet veren ecdat yadigarı tarihi tescilli camilerin gelişi güzel yerlerine konur. Mesela Musa Paşa Camii, 1668’de yapılmış şirin mi şirin küçük ölçekli Osmanlı camii tipinin Trabzon'daki ilk örneği. Ortahisar Mahallesi’nde. Kesme taştan yapılmış caminin sıvalı duvarının tam ortasına konulmuş plastik bir isimlik.

Estetik, tarihe saygı hak getire. Mesela Hacıkasım Camii. 17. yy.a tarihlenen bulunduğu mahalleye ismini vermiş kesme taştan yapılı güzel bir camii. Duvarına yine o plastik levha çakılmış. Klima da alt tarafında. Yakışıyor mu? Mesela Yenicuma Camii. Etrafı beton evlerle çevrilmiş. Arasan bulunmaz. O tarafını bir yana bıraktık. O plastikler, güya tanıtıcı o levhalar orada da olanca kirliliği ile boy gösteriyor. Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon'u fethinden sonra ilk cuma namazını kıldığı bu ibadethaneye daha bir özen göstermek gerekmez mi? Örnekleri çoğaltabiliriz. Müftülüğe sesleniyorum. Tarihi camilerimizin olur olmaz yerine, ne olduğu belli olmayan basit levhalar asmayın. Ecdattan örnek alın Kitabelerdeki asaleti görün. Günümüze uygun estetik çözümler üretin. Çok mu zor?

HAFTALIK

TFF SEÇİMLERİNDEKİ DURUŞA NE OLDU?

İlk kez bir ortak duruş göstermişti Trabzon. Ya da biz öyle sanmıştık. TFF yönetim kurulunun oluşturulmasından söz ediyorum. Mustafa Hacıkerimoğlu'nun federasyon yönetim kurulundaki görevinin devam etmesi konusunda başta Trabzonspor ve siyasetin iktidar/muhalefet temsilcileri ortak noktada buluşmuşlardı. Ama olmadı. TS adına yönetime bir başka isim yine TS tarafından önerildi. Ve Trabzon'un ortak duruşu, ısrarı boşa düşmüş oldu. Konuyla ilgili verilen demeçler de havada kalmış oldu. Dur bakalım ne olacak?

BİR DOLMUŞ MUHABBETİ

Dolmuş tüm yolcusunu almış gidiyor. Bir müddet gittikten sonra bir kadın minibüse el attı. Dolmuş durdu. Yolcu bindi. Ama şoför, “Araç dolu abla.” dedi. Kadın yolcu, “Madem dolu niye durdun?”
Şoför, “Ayakta gidersin zannettim abla.” Yolcu kızdı filan, madem ayakta gideceğim para vermem derken de şaka yaptığı belli idi. Neyse kadın ücretini ödedi. Bu arada kapı açık seyahat ediliyor. Bir başka yolcu kapı neden açık diye şoföre sordu. Serinlik olsun cevabını alınca, “Hani araçlar yenilenmiş, klimalar takılmıştı. Niye çalıştırmıyorsunuz?” Cevap günümüz şartlarına çok uygundu. “Abi senin yakıt fiyatlarından haberin yok galiba. Günlük 1300 TL yakıt tüketiyor bu araç.” Sonrası mı? Sonra hayat pahalılığı, seçim ve geçim muhabbetleri. Yeni trend bu dolmuşlarda. Trabzonspor demode, geçim derdi moda.

BUNU DA GÖRDÜK

Şehirlerarası otobüs firmaları artık gidiş dönüş bilet kesmiyormuş. Neden diye sorulduğunda verdikleri cevap hem düşündürücü hem de endişe verici. “Yola çıkarken aldığımız yakıtın fiyatının dönüşte ne olacağını bilemiyoruz ki. Giderken 28 TL dönerken 30TL. Nasıl olacak bu iş.” diye serzenişte bulunan firmalar haklı olabilir. Ya yolcular? Onlar da, kısaca herkes haklı. Tavuk bile. Bugün yumurtladığı yumurtanın tanesi 1.75 iken yarınki yumurta 2 TL oluveriyor. Kim haksız peki?