İkili ilişkilerden, gurup, ya da toplumsal yaşayışa kadar dua hayatımızın her alanında vardır. Sağlıktan, iyi niyetten, güzelliklerden tutun da sosyal, kültürel, ekonomik ve iklimsel olaylara; hastalıklara, kaza ve ölümlere; iş ve çalışma hayatına; dost, arkadaş karşılaşmalarından ayrılıklarına, uğurlamalarına kadar. “Allah sağlık, afiyetler versin, kazasından, belasından korusun, dert verip derman aratmasın” temennisini söylemeyi unutmayız. Dua, genellikle “istemek, çağırmak, davet etmek, yardım dilenmek”, “Allah’a yalvarmak, yakarmak, sonsuz kudretinden dilekte, istekte” bulunmak demektir. Her sabah “okula” diye evden çıkan çocuğa “Allah zihin açıklığı versin” denirken, askere giden gence de “hayırlı teskere” dileklerinde bulunulurdu.

El öpmeye gelen çiftlere “Allah bir yastıkta kocatsın” diye dua edilirken, kazma, belleme, ekme, fındık toplama, pekmez pişirme gibi işlerde de “bereketin artsın” dilekleri ihmal edilmezdi. On dakika namaz, yarım saat mevlit ve Yasin’in ardından hoca, en az yirmi dakika yarısı Arapça (aramızda Arap var gibi), yarısı Türkçe ezberlenen dua metnini okurdu. Sözlü duaların çoğu hiçbir şey yapılmadan istenenlerdir. “Fiili dualar” ise, elden gelenlerin tamamı yapıldıktan sonra gerisini “Allah’tan istemektir.” Birey için yalvarmak, yakarmak, Tanrı’sıyla arasındaki bir iç dünya hesaplaşması ve arınmasıdır. Yorulur, zorlanır, çıkış bulamaz, içten, yürekten Allah’ına yaslanır.

“Toplum için istekte, dilekte bulunmak” bir siyasinin emriyle(!) olacak iş değildir. Yağmura ihtiyaç duyulur ve duaya çıkılır. Halk ister, hoca önayak olur, yapılır. Duaya siyaset girerse, masumiyeti yok olur, kirlenir. Sorunları çözeceklerin bulundukları makamların sorumluluğunu bilmemek gibi bir lüksleri yoktur. O makam “şikayet, dua”, “gözlerdeki ışıltıyı takip edin” sözünün söyleneceği yer değildir. Şikayet, dua vatandaşın hakkıdır. Orası, fabrikaysa fabrika, tersaneyse tersane, topraksa toprak, hayvancılıksa hayvancılık, yani üretimi artırma, ihracat yapma, ticaret açığını kapatma, artı değer yaratma, ürünleri bollaştırma, ucuzlatma, işsizliği önleme, parayı değerli kılma, ekonomiyi güçlendirme, enflasyonu, faizi ve döviz kurunu düşürme yeridir. Vatandaşı içine girdiği çaresizliğin kısırdöngü sarmalından kurtarma, millete rahat nefes aldırma, kısaca orası çözüm makamıdır.

Görevini yapamıyorsan, beceremiyorsan, ekonominin düzlüğe çıkması için millete “dua” etmesini öneremezsin, bunu söyleyecek kadar acze düşen o makam düşürülemez. Duanı et, başar. Kültürümüzde “kul yorulmayınca Hızır yetişmez” sözü her zaman vardır. Sorundan çıkış yollarını arayacaksın, yorulacaksın, bunalacaksın, “dalga geçer gibi” ekran karşısında geçip gülmeyeceksin. Neyi başardın da gülüyorsun? Enflasyonu mu, faizi mi? Yoksa yarattığınız fahiş fiyatları mı? Döviz kuruna uyarlanmış mevduat faizi bir çözüm müdür? Üretim artırılmadan, fabrikalar harıl harıl çalıştırılmadan, toprak işlenmeden, işsizlik ortadan kaldırılmadan geçici çözümlerle faiz, enflasyon, döviz ve fiyatlar ne kadar düşer, bu ekonomi, bu halk buna ne kadar dayanır?

Gülme ve düşün! Dua istiyorsunuz! Biz ağır hastalara, yaşamaya umudu kalmayanlara, umarsızlara “çıkmayan candan umut kesilmez” diye kimse söylemeden, içimizden geldiği için dua ederiz. Mezarlıkta da defin işini dualarla yaparız. Arife günlerinde, bayramlarda, uzak bir yere gideceğimiz zamanlarda mutlaka “dualarla ölülerimizi” ziyaret deriz, kimse dua edin demeden. İhtiyaçtan ağır, zor, güç işlere başlayanlara, yetişen kızlara, oğlanlara bahtları açık olsun diye, kız-erkek evlendirenlere, yer-ev alanlara, büyük emek verip gayret gösterenlere, yorulduğunu, bunaldığını gördüğümüz her insana “Allah yardımcın olsun” dileklerimizi iletmekte kusur etmeyiz. İnsanları ezenlere, kötülüğü dokunanlara, haksız, adaletsiz iş yapanlara, ayrım yapıp ötekileştirenlere, ahlaksız, namussuz, merhametsiz davrananlara, ötekinin-berikinin malında, parasında, ırzında, namusunda gözü olanlara “gözleri çıksın, gözleri kör olsun” demeyi de ihmal etmeyiz. Sağlıkla, sevgiyle kalınız...