Kimi kavramların ya da terimlerin nesnel tanım ya da karşılıkları, çarpıtılıp saptırılarak yaygın biçimde suistimal edilmeye/sömürülmeye başlandı. “Bağımsızlık”, özgürlük”, “laiklik”, “yasallık”, “hukuksallık”, “cumhuriyetçilik”, “devrimcilik” vb. daha onlarcası gerçek anlamlarından uzaklaştırılarak bozulmakta, çıkar çevrelerine uygun yapay anlamlar içine tutsak edilmeye çalışılmakta. Özellikle Cumhuriyet ve Devrim karşıtı anlayış ve yönetimler bu güzel kavramları iğdiş ederek kendi öznel çıkar ve amaçları için hep kullanagelmişlerdir. Darbe dönemlerinin ve sıkıyönetim koşullarının baskı ve “özel yasalarının” egemen olduğu durumlarda en çok “meşruiyet” sözcüğü hemen her tartışmanın merkezini oluştururdu.
Cumhuriyet tarihi boyunca zaman zaman sertleşen “meşru”, “meşruluk” ya da “meşruiyet” tartışmaları iç politik eleştiriler için daha çok kullanılırdı. AB, ABD ve NATO ilişkileri bağlamında bağımlılık ilişkileri gelişince bir “dış meşruiyet arayışı” egemen siyaset dünyasının ajandasının vazgeçilmezi olmaya başladı. Bu bağlamda Bürüksel ve Washington/Nev York ziyaretleri sıklaşır, kapalı kapılar görüşmeleriyle “ince hesaplar” yapılır, “taahhütler” /güvenceler alınır/verilir. Yurda dönüşler “görkemli başarılar” diye görevli “basın” ve diğer şarlatanlarca günlerce anlatılır.
Önce “meşru” sözcüğünün, “yasaların, gelenek ve göreneklerin, kamu vicdanının doğru ve haklı bulduğu ve kabul edilmiş kurallara uygun olan” anlamında olduğu; “meşruiyet” in de “uygunluk, geçerlilik, yasallık/anayasallık, hukuksallık ölçütlerinin yanında toplum vicdanında da benimseyişi öngördüğü” unutulmamalı. Siyasi iktidarın ya da ilgili sistemin haklılığı, halkın rızasına, benimseyişine ayrıca dayandırılmalı. Yani meşruiyetini halktan/ulustan alma, kanla sulanmış bu topraklardan beslenme durumu.
Cumhurbaşkanının son ABD gezisi ve görüşmeleri, bağımsızlığın önemini, uluslararası ilişkilerin eşitlik temelinde karşılıklı çıkara uygun yapılmasının ne denli gerekli olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. Fotoğraf ya da görüntülerle denklik/eşitlik arayışı, buna bağlı halkı yanıltma çabası artık günü kurtarmaya yetmemekte. Emperyal ilişkilerin bir alt-üst ilişkisine döndüğü ABD yetkililerinin söz ve eylemleriyle sırıtmakta.
Öteden beri saygısız tutum ve davranışları, emperyal çıkarlarına uygun siyasetin gereği olarak anlamak istemeyen ABD/NATO/BATI sevdalıları bu kez daha Türkiye’yi ve Türk ulusunu temsil edememenin ezikliği ve yetersizliği ile kakofoni yapmaktalar! Örneğin ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi’nin Trump’ın Erdoğan’a meşruiyet vereceği sözü bir gaf değil siyasi bir konum, bir statü belirleme terbiyesizliğidir! Aşağılayıcı söylem, tavır, tutum kabul edilemez. Diplomatik tepki uluslararası hukuk ve ilişkiler yönüyle bir an önce yapılmalı. Türk halkının onurunu inciten hiçbir davranış geçiştirilemez, aynı sertlikte de yanıtlanmalıdır da. Bu hadsizlik karşısında sözüm ona iş birliği ve ortaklığın sürdürülmesi çabası hangi zorunluluklardan kaynaklanmakta! Yapılan ikili anlaşmaların Türkiye’nin çıkarlarına hiç de uygun olmadığı çok net iken bu “anlaşma” nın hangi taahhütlere dayandığını Türk ulusu, halkımız bilmek durumunda!
(…………)
Trump, “Erdoğan’ın yapabileceği en iyi şey Rusya’dan petrol ve doğalgaz almamaktır.” diye buyurmakta! Buna tepki vermek yerine, Erdoğan’ın “Heybeli Ada Ruhban Okulu’nun açılmasına ilişkin üzerimize düşeni yapacağız” sözü bir talimata uyma sözü ve eylemi olarak anlam kazanır! Ayrıca bu okulun açılması 1924 Tarihli Öğretim Birliği yasasına da aykırıdır. ABD ve Batı’dan icazet alma yüzsüzlüğünün geldiği/getirildiği aşağılayıcı, onur kırıcı ve küçük düşürücü duruma bakar mısınız?
Yine bu ziyaret sırasında yapılan anlaşmaların içeriğine bakıldığında büyük bir eşitsizliğin yanında Türkiye’yi ve bölgemizi, başta Filistin/Gazze olmak üzere komşularımızı büyük haksızlıklarla geleceksizliğe, karmaşaya ve düşmanlıklara ittiğini görmek gerekir. Örneğin Rusya ile ilişkilerimizi sabote eden doğalgaz ve ticaret anlaşmaları. Oysa doğalgaz gereksinimimizin %60’a yakınını tarihsel ve coğrafi komşumuz Rusya’dan almaktayız.
İran ile ilişkilerimiz, Suriye-Irak politikaları “müttefikimiz” ABD’ye göre biçimlenmek istenmekte. İsrail’in densizleşen Filistin/Gazze ve bölgeye yaydığı saldırıları ABD/İngiliz desteği olmadan yürüttüğü ya da ABD’ye karşın yürüttüğüne işbirlikçiler dışında artık kimse inanmaz!
Gazze halkıyla dayanışmak yurtiçi hamaset siyaseti ile olmaz!
ABD/İSRAİL/İNGİLİZ emperyalist/Siyonist kudurmuşluk ancak güçle önlenir!
Bunun için de ilk adım olarak İncirlik ve Kürecik üsleri ve tesisleri başta olmak üzere ülkemizdeki bütün üslere el konulmalı! İsrail ve ABD’ye karşı olmak bütün mazlum ulusların/toplumların yanında olmayı gerektirir.
“Küresel barış vizyonu” safsatası ile oyalanıp ABD’nin dümeninde İsrail karşıtlığı hiçbir anlam taşımaz! 100 milyar dolarlık uçak anlaşmaları ve ticarette ABD’ye kolaylıklar, İsrail’e silah ve güç kazandırır, saldırganlığını artırır! Ayrıca bilinmeli ki meşruiyetini bu ulustan/halkımızdan, bu topraklardan almayıp ABD’den ya da herhangi bir dış güçten alma sadece bir utanç olarak kalmaz, aynı zamanda büyük bir suçtur da!
Trabzon
-Yarınlar Güzel Olacak-