Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde hedef olarak Trabzon’u göstermiş ve, “Trabzon fethedilmedikçe İstanbul fethedilmiş sayılmaz.” demişti.
Anadolu birliğinin sağlanması ve stratejik açıdan bu coğrafyaya hakim olunması anlamında Fatih’in bu mesajı verdiğinde yıl 1453 idi.
Öte yandan “Onbinler” diye tarihte bilinen Mezopotamya ovalarında Kunaksa’dan savaş sonrasında denize ulaşıp ülkelerine dönebilme adına zorlu bir yolculuğa çıkan askerler de Trabzon’u hedeflemiştiler.
Ne enteresandır ki aradaki 2000 yıllık zaman farkına rağmen hedef Trabzon olunca yollar bir şekilde kesişiyor.
İşte, tarihin kesiştiği bu noktada hem Fatih’in Fetih Yolu, hem de Onbinler’in ülkelerine dönme adına ulaşmaya çalıştıkları Trabzon’a varış yolu tespiti çalışmaları Doç. Dr. İsmail Köse başkanlığınca oluşturulan bir araştırma heyetince başlatıldı.
KTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr İsmail Köse bu projenin Trabzon kültür ve turizm hayatına önemli katkılar sunacağını belirterek çalışmalar hakkında da şu bilgileri verdi:

KUNAKSA’DAN TRABZON’A

“Trabzon, tarihi döngüde Doğu Karadeniz’in en stratejik limanı olagelmiştir. Bayburt, Gümüşhane üzerinden Trabzon limanına ulaşan antik uluyollar M.Ö. 401-400 yılları arasında Onbinler’in umut yürüyüşü ve 1461 senesinde ise Fatih Sultan Mehmet’in fetih seferi gibi iki esaslı olguya tanıklık etmiştir. Onbinler ve Fatih Sultan Mehmet tarafından; Kafkaslar, Anadolu ile Karadeniz’in doğudaki en stratejik ticari, askeri uluyol ağının buluşma noktası olan Trabzon Limanı’na ulaşabilmek için takip edilen tarihi güzergâhların araştırılıp, tarihi ve arkeolojik önemleri doğrultusunda geçiş rotalarının doğal etkenlerle tamamen kaybolmadan belirlenmesi yaşamsal önemdedir.
Bu sayede hem iktisadi hem de kültürel taşınmaz statüsündeki ulusal mirasın korunup, dijitalize edilerek gelecek kuşaklara aktarılması, uygarlık tarihindeki rollerinin ortaya çıkartılarak tanınırlıklarının artırılması sağlanabilecektir. Bölgenin ve ülkemizin ikame edilmesi olanaksız arkeolojik, kültürel tarihi değerlerinin gelecek kuşaklara aktarılması, tarihe karşı bir sorumluluk olduğu kadar ulusal bir ödev olarak da değerlendirilmektedir. Bu durum önerilen projenin ciddi düzeyde özgün değere sahip olduğunu göstermektedir.


Paralı askerler olan Onbinler, Antik Çağ’ın zorlu kış şartlarında Doğu Anadolu’nun sarp, geçit vermez dağlarını aşarak Trabzon limanına ulaşabilip, hayatta kalabilmişlerdir. Bölge ve Dünya tarihi için esaslı değişimleri beraberinde getiren olguların ikincisi Fatih Sultan Mehmet’in Orta Çağ’ın son devrinde Trabzon’u fetih için yaptığı zorlu yürüyüştür.
Anadolu’yu bir uçtan diğerine geçip, Trakya’dan Kafkaslar’a ulaşan bu yürüyüş esnasında Fatih Sultan Mehmet de Kara Ordusuyla birlikte; Trabzon ile Doğu Anadolu’yu ayırıp, Onbinler’in aşmakta zorlandığı geçit vermez sarp Zigana Dağ Silsilesi’ne tırmanmak zorunda kalmıştır.
Sahip oldukları esaslı öneme rağmen her iki geçişin gerçekleştiği arazideki yürüyüş güzergâhının koruma altına alınması bir yana; kullanılan rotalar henüz tam doğrulukla tespit edilmemiş, Türk ve yabancı araştırmacılar tarafından bütünlük içinde araştırılmamıştır. Bahse konu güzergâhların tarihi izleri zamanın yıkıcı etkisiyle hızla yok olmakta, tespit edilebilmeleri her geçen daha da güçleşmektedir.

FATİH’TEN FETİH YOLUNA

Önerilen projede: (1) M.Ö. 401-400 seneleri arasında Onbinler; M.S. 1461 senesinde Fatih Sultan Mehmet tarafından geçilen tarihi rotaların Bayburt ile Trabzon arasındaki en güç kısmının belirlenip, saha incelemeleri eşliğinde elde edilecek somut bilgilerle tam olarak tespit edilebilmesi; (2) Tespit edilen rotaların haritalandırılarak, üretilecek 3B modellerle anlaşılabilir, izlenebilir ve bilinir hale getirilmesi ve (3) çalışmalar esnasında kayıt altına alınıp, dijitalize edilecek bütün verilerin açık erişime açılıp, bundan sonra yapılacak çalışmalara öncelik edebilecek altyapı oluşturulabilmesi hedeflenmektedir.


Gerek tarihin uzun bir dönemini ele alan içeriği, gerekse saha araştırmaları dahil geniş kapsamı ve mevsim şartları nedeniyle 36 ay sürmesi planlanan proje, farklı bilim dallarından, ihtiyaç duyulan uzmanlıklara sahip bir ekip tarafından çok disiplinli bir anlayışla yürütülecektir. Proje ekibinde; Onbinler’in güzergâhının tam doğrulukla tespit edilebilmesi, çalışma alanı üzerindeki arkeolojik değerdeki kültürel varlıkların belirlenebilmesi, sahanın arkeolojik özelliklerinin ortaya çıkartılabilmesi için Arkeoloji Bölümü’nden bir arkeolog akademisyen; Arkeolojik bulguların sonraki dönemlerde kullanımını ve uygarlık geçiş ve gelişimini analiz etmek üzere Eski Çağ Tarihi Anabilim Dalı’ndan bir akademisyen;

Fatih Sultan Mehmet tarafından geçilen güzergâhın tam doğrulukla tespit edilebilmesi için Orta Çağ ve Osmanlı Klasik Çağ Anabilim Dalları’ndan Osmanlı arşiv vesikalarıyla dönemin kroniklerine hakim bir tarihçi akademisyen; güzergâhların belirlenerek saha verilerinin toplanması, uluyol güzergâhı, güzergâh boyunca tarihi ve kültürel değeri mevcut varlıkların 3B (üç boyutlu) modellendirilip harita üzerinde coğrafi sembollerle veya fotoğraf dokulu yapıda gösterilebilmesi ve uluyol güzergâhını içine alan topoğrafyanın orta ölçekli yükseklik modeli üretimi için Harita Mühendisliği Bölümü’nden Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS), 3B Modelleme ve toplanan verilerin web üzerinden paylaşımı konularında tecrübe sahibi alanlarında uzman iki Harita Mühendisi akademisyen; güzergâhların coğrafi özelliklerinin, arazi yapılarının kayda geçirilip, güzergâh belirlenmesinde arazi bilgilerini analiz edebilecek Coğrafya Bölümü’nden bölge topoğrafyasına hakim bir coğrafyacı akademisyen; çokça var olan Almanca kaynakların değerlendirilmesinde ve analiz edilmesinde Doktora eğitimini Almanya’da tamamlamış, gönüllü olarak Almanya’da bu tür çalışmalarda yer almış Almanca kaynak ve dil bilgisine hakim bir akademisyen yer alacaktır.


Yapılacak çalışmayla güzergâhların modellenip harita üzerinde dijital formatta temsil edilerek, yükselti, eğim jeomorfolojisi gibi coğrafi konum ve özelliklerinin belirlenip, mil taşlarıyla açıklama levhalarının sabitlendiği, kesintisiz iki; çakışan yerlerde bir ortak tarihi yürüyüş yolu oluşturulması planlanmaktadır.

KÜLTÜR TURİZM YOLU

Türkiye’de ve dünyada bu tür tarihi yolların gerek kültür envanterine gerekse turizme kazandırılarak kullanıma sokulup, benzer faaliyetlerden ekonomik ve ticari kazanç elde edildiği çokça örnek mevcuttur. Ankara, Afyon, Eskişehir ve Kütahya illeri arasındaki güzergâhta bulunan Frig Yolu, Dua Tepe ile Ankara arasında Millî Mücadele dönemini canlandıran Kurtuluş Yolu ulusal anlamda, uluslararası anlamda ise Roma Kültürü ve sonrasını tanıtan Büyük İtalyan Yolu bu tür uygulamalara örnektir. Proje, belirtilen hedeflere ulaşılabilmesi için çalışmada yer alan akademisyenlerin hep birlikte yaptıkları ekip çalışmasıyla, çok disiplinli bir anlayışla hazırlanmıştır. Projede araştırmacı yetiştirilmesi desteklenecek, proje çıktılarının paylaşılması ve yeni proje fikirlerinin tartışılması için etkinlik düzenlenecek, proje bulguları uluslararası nitelikli etkinliklerde ve dergilerde paylaşılacaktır.
Bunlara ek olarak 11. Kalkınma Planı “Öncelikli Gelişme Alanları-Turizm” ve “Kültür ve Sanat” başlıkları altında hedeflenen politika ve tedbirler kapsamında projenin yaygın etkisi ile aynı hedefe yönelen “UNESCO koruması altındaki alanlar başta olmak üzere, arkeoloji, edebiyat, tarih, tabiat konulu tematik kültür rotaları belirlenecek ve bunların tanıtımı sağlanacaktır.” ifadelerine yer verilmektedir. Bu yönüyle tematik tarihi kültür rotalarını ortaya çıkartıp, harita üzerinde modellemeyi amaçlayan projenin esaslı düzeyde yaygın etki potansiyeline sahip olacağı görülmektedir.”

***

BAŞIMIZA İCAD “ÇIKAR”MA

Her ortamda vardır böyle insanlar. Hani sohbetin tam ortasında, bakın size bir şey söyleyeceğim deyip, geleceğe ait projelerini anlatmaya başlar.
Başlar da, oradakiler, “Bırak bu işleri. Ne güzel sohbet edip duruyoruz. İş çıkarma.”  diyerek, sesi kesilir. Öyle ya şimdi tadı kaçacaktır sohbetin. Sebep olmak istemez toplantının tatsız mecraya yönelmesine. Kimse dinleyemeyecek nasıl olsa. Eğer konu futbolsa kim dinleyecek şimdi mesela daha verimli fındık üretmenin yollarını.


Daha durun bitmedi!
Diyelim iyi bir bilim insansınız. Araştırmayı seviyorsunuz. Belki de ülke yararına çok yararlı işlere imza atacaksınız. Destek lazım. Kimden nerden gelecek bu yardım. Gelecek işte belirli kurumlardan. Hoca uğraşır. Projesini hazırlar. Ekibini kurar. Hatta sonuç almaya doğru da önemli adımlar atar. Ama artık çok önemli yerlerden destek lazım. Türlü gerekçelerle beklenen destek gelmez. Usta atölyesinde çalışır. Farklı parçalardan belli bir amaca yönelik hizmet edebilecek bir araç ortaya çıkarır. İlin en yüksek makamına kadar destek aranır.


Her zaman ki gibi bulunmaz bir türlü o destek.
Bir genç ziraat mühendisi ortaya çıkar, artık ziraatı çeşitleyelim, verimi arttıralım diyerek çiftçi başta olmak üzere ilgililer, pişmiş aşa su katma eski köye yeni adet getirme biz şimdi alıştığımız işi bırakamayız diyerek tepki alır.
Ya bir takımın teknik direktörü, yeni oyun anlayışını sahaya yansıtmaya çalıştığında bir de iki üç maç başarısız sonuçlar alırsa hemen koro halinde itiraz başlar: “İş çıkarma pişmiş aşa su katma.” diye eleştirilmez mi?
Hep böyle olmuştur tarih boyunca, icat çıkarma denip desteklenmeyenlerin kaderi.
Bunca hastalığın ilacı, aşısı hep icat peşinde koşanların çabaları ile bulunmadı mı?
Telefonu bulan da, elektriği icat eden de, motorlu araçları bulup geliştirenler de icatları ile insanlığa hizmet etmediler mi?
Fatih de icat çıkarıp İstanbul'u fethettiğinde kaç yaşında idi?
Ya Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile sonuçlanan Kurtuluş Savaşı’nı başlatırken de aslında icat çıkarmıştı da yedi düvele karşı ne yapabiliriz diyenleri de ikna etmek zorunda kalmamış mıydı?
Her yenilik, her buluş, her güzel ve yararlı fikir toplumları daha da ileri getirir.
İcat çıkaranları desteklemek gerekir diyeceğim de, “İcat çıkarma” diye söylenenlerin de varlığını hissetmiyor değilim.
Hatta karşı çay ocağında oturmuş demli çayını hasır iskemlesinde keyifle yudumlayan hemşerimin bile, Zihni Derin’in çayı bölgemize icat çıkararak getirdiğinden haberi olmadığından, “Eski köye yeni adet getirmenin alemi yok.” diyebilir. Hâlbuki eski köyde çay da yoktu para da yoktu.
Hadi gençler icat çıkarmaya.
Eski köye yeni adet getiremeyen toplumlar, eski köyünde mevcut hali ile yaşamaya devam edebildiler mi acaba?